Bir zaman girdabı içinde savrulmak ne demek? Zamanın birbirine geçmiş formları arasında sürekli geçmişle gelecek arasında bir döngünün içerisinde gidip gelmek, anlamsız tesadüflerin anlam kazanmasını sağlayabilir. Bugün yaşanılanların geçmişte oluşturulan bir plana göre şekillenmesi ve geleceğinden bugünden bilinmesi bizleri aslında çıkmazlara sürüklemektedir.
Kadim bilgilerle şekillenen gerçek ve derin bilim, ana akım bilimle gerçekler hayal dünyasına itilerek geçmişin gizemli çalışmaları efsaneler olarak anılmaktadır. Bu nedenle gerçek aydınlanma geçmişte üzeri örtünen ışığın geleceğimizi aydınlatmasına izin vermekle mümkün olabilir.
Bu güne kadar yaptığı sayısız çalışma ile kendini geçmişin aydınlatılmasına adayan Gök Türk, yeni bir eserle okuyucusuna keyifli ve zor bir yol sunmaktadır. Anlatımın akıcığı ve ilginç konulara değinmesi okuru keyifli bir şekilde kitabın için çekerken, gerçeklerle yüzleşmenin getirdiği sorumluluk okuyucu bazen, zor içinden çıkılmaz yollara sürüklemektedir. Aslında her şeyin sarmal bir simülasyonla yönlendirildiği gerçeği insanın bağımız iradeye sahip olma tutkusunu derinden etkileyebilecek bir çıkmaza götürmektedir. 1999 yılında dünyada çok büyük yankı uyandıran ve halen günümüzde de konuşulan THE MATRİX filminde bir sahnede insan kurgusal simülasyona bağımlılığı söyle dile getirilişti: Filimin kahramanı Neo’ya “Kadere inanıyor musun?” Diye bir soru sorulduğunda Neo “Hayır” diyor. Peki, neden inanmadığı sorulduğunda, “İnsanın kendi yaşantısını kontrol edemeyeceği gerçeğinden nefret ediyorum.” diye bir cevaplıyordu Neo. Aslında aklıyla hareket eden herkesin en büyük kaygısı iradesi dışında bir şeylerin kendilerini yönlendirilmeleridir. Girdiğimiz bir sarmalın içerisinde yaptığımız her reddediş başka bir sarmalla yeni bir yönlendirilme alanı olarak karşımıza çıkarıyor. Peki, neden böyle bir açmazın içerisindeyiz diye düşünüp çaresiz kaldığımızda imdadımıza Gök Türk yetişiyor ve bize, bizi bizden daha iyi bilen bir sitem tarafından yönlendirildiğimizi; bu yönlendirilmelerin bizlere çok büyük katkılarının olduğunu anlatıyor.
Gök Türk’ün Türkiye’de birçok bakımdan ilk sayılabilecek bu üçüncü kitabı, benzer şekilde ilk iki romanındaki anlatılar üzerene kurulu bir eserdir. Eğer Gök Türk’ün ikili romanı olan Amon Ra ve Anunnakiler’le teması okuduysanız, son kitabı olan Sümer’in Göksel Ataları Anunnakiler’i okuduktan sonra iki romanını da tekrar okumanızı tavsiye ederim. Çünkü bu kitabı okuduktan sonra, okuyacağınız iki roman sizde daha farklı bir etki yapacaktır.
Gök Türk’ün son kitabı birçok yerleşik kalıbı ya da ana akım bilimi neredeyse yerle bir edecektir. Yazar birçok konuya ezber bozar biçimde çok cesurca değinmiştir. Kitap genelde yeni bir çağa girişten bahsetmektedir. Yeniçağa girerken birçok şeyin değişeceğini insanlığın başka bir evreye geçeceği sıklıkla dile getirilmektedir. Harrrari’nin Homo Deus kitabında belirtmeye çalıştığı Homo Sapiens sınıfının daha üstünde bir insan sınıfının oluşacağını Gök Türk, ayağı yere daha sağlam basan delillerle anlatmaya çalışmıştır. Bu denenle yazar kitabı için “Bilgisinden çok emin olan okur için bu çalışma bir anlam taşımayacaktır.” demektedir. Yani ana akım bilgi ve inançla donatılmış kişiler kendilerini Gök Türk’ün müjdelediği değişim evresinde bulamayacaklardır.
Değişim tartışmasız bir şekilde gereçleşecektir. Kitapta dünyanın nasıl değişime hazırlandığı, özellikle son 500 yıllık dönemde adım adım değişime nasıl gidildiği bazen okuyucu dehşete düşüren ifadelerle, bazen de tartışma götürmez örneklerle anlatılmıştır. Ancak günümüzde değişim çok daha fazla hissedilir olmuş ve insanlık yavaş yavaş değişime alıştırılmaya başlanmıştır. Gerek sezgisel yollardan gerekse doğrudan değişimin ayak seslerini duymaktayız.
Bir kurgu düzeni içinde işleyen hayatımızda, kurguyu değiştirecek gücümüz yok ama kurguyu anlayacak kapasitemiz vardır. Bu kapasiteyi adeta bir mehdi misyonuyla anlatmaya çalışan Göktürk, okurlarını değişime hazırlanmaya bilimsel verilerle davet etmektedir. Var olanı sonlandırmaksızın var olanın varlığını anlamlandırmak üzerine kurulu bu kitap, içinden çıkamadığımız bir kurguda yönümüzü bulmamızı sağlayacaktır. Günlük hayatta karşılaştığımız tuhaflıkların değişimin ayak sesleri olduğunu anlayabiliriz. Düşünen ve sorgulaya bir birey için aslında daha da büyük ipuçları vardır. Gök Türk bu ipuçlarında büyük bir urgana çevirerek düşüncelerimiz önündeki ketleri bir bir aşmamızı sağlıyor.
Dünyanın 450 bin yıl önce dünya dışı gelişmiş bireyler tarafından şekillendirildiği artık tartışma götürmez gerçektir. Bu etkiyi yapanların Niburu (Planet X) gezegenlerinden gelenler olduğunu araştırmacı yazar Görk Türk sayesinde artık hemen hemen herkes bilmektedir. İnsanlığın bugünkü seviyeye gelmesini Niburu gezegeninden gelen Anunnakiler sağlamıştır. Kendi gezegenleri için insanlardan yararlanan Niburular insanları hem genetik olarak, hem de sosyal ve kültürel olarak geliştirmişleridir.
Günümüzden 10500 yıl önce Anunnunakiler Piramit savaşıyla iki klan olarak kümelenmişlerdi. 4000 yıl önce aralarındaki gerilimleri bitirerek bir antlaşmaya varmışlardı. Artık dünya yönetimi klanlar arasında el değiştirecek ve göksel sistemin presesyon evreleri klanların yönetim süreleri ve sıralarını belirleyecekti. 12 takımyıldızı ve 2160 yıllık sürelerle klanlar arasında yönetim paylaşımı yapılmıştı. Enlil’in göksel Boğası’ndan sora sırayı Enki klanından Marduk’un Koç çağı başlamıştı. Hemen ardından Enlil klanından Sin, Balık çağının lideri olmuş ve günümüze kadar Onikiler konseyinin liderliğini yaparak dünyayı yönetmişitr. Ve artık bilim ve teknolojinin haki olacağı Enki’nin Kova çağına girmek üzereyiz. Son 500 yılda meydana gelen bilimsel ve siyasal gelişmeler Kova çağına giriş hazırlıkları olarak değerlendirilmelidir.
Gök Türk’ün kitabı bizi Kova çağına hazırlayan bir uyum kitabıdır. Yazarın kitabında Enki’ye ayrı bir önem atfetmesi beni çok etkilemiştir. Enki’nin bilimsel gelişmelere ve insan haklarına duyduğu ilgi ve saygı beni, bu geçiş dönemiyle Osmanlı’dan modern Türkiye’nin kurulduğu geçiş dönemi arasında bir bağlantı yapmama sebep oldu. Osmanlı devletinin yönetim anlayışı tamamen Sin’in oluşturduğu yönetim anlayışı gibi teokratik ve monarşik bir yapıda olmuştur. Türkiye Cumhuriyeti ise Ulu Önder Atatürk’ün öncülüğünde ulusal egemenliğe dayalı aklı ve bilimi esas alan seküler bir devlettir. Yani Atatürk’le Enki arasında Gök Türk’ün kitabında bahsedilen konulara dayanarak inanılmaz benzerlikler kurdum. Buradan bir değerlendirme yaparsak, acaba Enki’nin Kova çağına girişin en büyük göstergesi Atatürk mü? diye bir soru sormak istiyorum. Şuna inanıyorum ki gelecek dönemin en sevilen ve sözlerine en çok itibar edilen lideri Atatürk olacaktır. Yani Kova çağı bir bakıma Atatürk’ün çağı olacaktır.
Sonuç olarak okuru çok derinden etkileyecek birçok farklı konuyu usta bir şekilde ana konu etrafında birleştiren yazar ilk kitaplarında olduğu gibi takdiri fazlasıyla hak etmektedir. Emin olun bütün gizemli olaylar üzerindeki esrar perdesi, kitabı okuduktan sonra aralanacaktır ve hiçbir şeyin tesadüfen oluşmadığını anlayacaksınız. Bir solukta okunacak ve hayatımıza yön verecek bu değerli eseri bizlerle buluşturduğu için araştırmacı yazar Gök Türk’e teşekkür derim.
Comments are closed.