Laiklik, din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılmasıdır. Devlet işlerinin din kurallarına göre değil de yasa ve anayasa kurallarına göre işletilmesidir. Yasalar, anayasanın belirlediği ilklere göre oluşturulmaktadır. Anayasalar ise bir toplumsal mutabakat ürünü olup bağlayıcı temel ilkeler bütünüdür. Anayasalar, devlet gücünü elinde bulunduran erklere sınırsız yetki verilmesini engellemektedir. Güçler ayrılığı prensibine bağlı olarak devlet mekanizmasını elinde bulunduran kişi ve organların otoriter bir yönetime geçmesini anayasa engellemektedir. Anayasal sistemlerde kişi ve hak hürriyetleri güvence altına alınmıştır. Yasa ve anayasalar günün ihtiyaçlarına göre değiştirilebilir niteliktedir.
Din kurallarına göre yönetilen devletlerde anayasa ve yasalar din yorumuna göre belirlenir. Hukuk kurallarından sosyal ve ekonomik kurallara kadar bütün faaliyetler dini anlayışa göre oluşturulmaktadır. Bu durumda devletlerin dini yorumlayış biçimleri ya da devleti elinde bulunduran egemen sınıfın dini yorumlama biçimine göre yasa ve anayasa oluşturulur. Sosyal ekonomik ve siyasi farklılıklar göz ardı edilerek tek tip insan odaklı bir mekanizma, dini kurallara göre belirlenen yönetimlerin amacıdır. Devlet işleyişini sorgulamanın dini sorgulamakla eşdeğer tutulduğu bu yönetim biçimleri, dogmatik olduğundan, bir yasa ya da kanunu dönemin şartlarına göre değiştirmek oldukça güç olmaktadır. Bu durum, toplumsal sistemi tıkadığından devlet mekanizmasını daha hantal bir yapıya dönüştürmektedir.
Devlet vatandaşlarına ayrım gözetmeksizin eşit davrandığı sürece adil devlet olma vasfını korur. Din kurallarına göre yönetilen sistemlerde devlet, belli bir inancın temsilcisi olduğundan, diğer inanç guruplarının haklarının ihlal edilme ihtimali yüksektir. Devleti yönetenler, diğer inanç guruplarına, kamusal hizmetlerden yararlanma şartı olarak devletin resmi inancına geçmesini zorunlu kılabilir. Kamu hizmetlerinin adil yapılmamasından kaynaklanan huzursuzluklar yaygınlaşabilir.
Aynı devlet sınırları içesinde yaşayan insanlara ait ortak vatandaşlık kavramı, din esaslarına göre yönetilen devletlerin ümmetçi anlayışlarının daha ağır basmasıyla geçerliliğini yitirebilir. Böylece milli birlik ve beraberlik düşüncesi ciddi yara alır. İnsanlar inanan veya inanmayan ayrımına tabi tutulduğu gibi, aynı dinin farklı mezheplerine göre de bir ayrılığa tabi tutulabilir. Ülke içindeki birlik ve beraberlik ortak din, hatta ortak mezhep etrafında bir arada tutulmak istense bile dinin veya mezhebin farklı yorumları beraberliği zedeleyebilir. Dini kurallar, kutsal kitabın buyrukları veya peygamberin uygulamalarına göre şekillense de, bu kuralları veya uygulamaları ulema sınıfının yorumlama biçimleri etkileyebilir. Özellikle siyasi gücü veya otoriteyi elinde bulunduranların ulema sınıfına yaptıkları baskı nedeniyle dini fetvalarda keyfilikler yaşanabilir. Keyfi dini uygulamalarına bağlı olarak dine dayalı devlet anlayışından, devlete dayalı din anlayışına geçilebilir.
Toplumların gelişimde bilimsel uygulamalar önemli bir yer tutmaktadır. Din ise, bilimsel gelişmeleri kendilerine uygunluğu oranında kabul eder veya reddeder. Bu bağlamda düşünüldüğünde, bilimsel bir gelişmeyi dine uygunluk yönünden denetleyen ulema sınıfının bilimsel olgunluğu, ya da bilimsel gelişmeleri kavrama biçimleri yeterli olmayanlarda, bilimsel ilerlemelere ön yargılı bir bakış gerçekleşebilir. Bilimsel gelişmelerin sıkı bir denetime tabi tutulması, bilim insanları nezdinde bir baskıya dönüşür. Bu durum da bilimsel gelişmelerdeki özgünlüğü ortadan kaldırarak dar kalıplara hapsedilmiş ve taklide dayalı bir bilimsel üretkenliğe dönüşür. Bazı bilimsel gelişmeler din mantığıyla çelişebilir. Bu durum ulema sınıfı tarafından bilimin sadece çelişkili yönünü engellemek yerine o bilimin alanının tümden engellenmesi sorununu ortaya çıkarabilir. Örneğin evrim teorisinin dinsel bakımdan reddedilmesi gereken kısmının insanın tür değiştirerek evrildiği kısmıyken, evrim teorisinin tümden reddedilmesi durumunu ortaya çıkarmıştır. Böylece, Darwin’in ortaya attığı birçok bilimle ilgili metodolojik ilke de yok sayılmaktadır. Bu durum, bilimsel gelişmelerin ana yönteminin yok sayılması anlamına gelir. Dini esaslara göre yönetilen teokratik devletlerin, bilimsel gelişimleri geriden takip etmeleri bu anlayışla açıklanabilir.
Emperyalizmin hayat bulduğu yerler genellikle halkın cahil kaldığı, demokrasinin işlemediği ve diktatör yöneticilerin bulunduğu yerlerdir. Emperyalizme ilk darbeyi Mustafa Kemal öncülüğündeki Türkler indirmiştir. Atatürk, Türk halkının işgale uğramasının en büyük sebebini cehalet olarak görmüştür. Bu nedenle daha kurtuluş savaşı yıllarındayken bile halkın eğitimiyle yakından ilgilenmiştir. Türk milletinin bir aydınlanma hareketi gerçekleştirmeden ekonomik ve siyasi bağımsızlığı elde edemeyeceğini görmüştür. Zaten kurtuluş savaşı sonrasında “Artık siperlerimiz kitaplardır. Asıl savaşımız cehalet iledir.” demesi onun yeni Türkiye’yi hangi temel üzerine kuracağını göstermektedir.
Atatürk milli egemenlik ilkesine çok önem veriyordu. Milli egemenlik ancak özgür bireylerin sahip olacağı bir yönetim şeklidir. Bireysel özgürleşme, ancak ve ancak laiklik temeli üzerine inşa edilebilir. Laiklik, din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılması anlamına geldiği gibi din vicdan hürriyeti anlamına da gelebilir. Laiklikte esas, insanların inanıp inanmamaları değildir. Esas olan insanların vicdani kanaat hürriyetleridir. Nitekim Atatürk de milletimizi inançlarında serbest bırakmış ve bunu da laiklikle güvence altına almıştır.
Türkiye’de aydınlanma hareketlerinin ana dinamiğini laiklik ilkesi oluşturmaktadır. Eğitimin bilimsel ve çağdaş şartlarda gerçekleşmesi laiklik ilkesi sayesinde gerçekleşebilir. Ülkede fırsat eşitliğinin sağlanması için insanlarımızın ümmet veya kul olarak tanımlanması yerine vatandaşlık bağı çerçevesinde tanımlanmasına bağlıdır. Ümmetten millete giden yolun en büyük ayağı laiklikle gerçekleşebilir. Türkiye devletine vatandaşlık bağı esasına göre belirlenen Türk milleti kavramı, laiklik ilkesiyle milliliğini korur. Türk milliyetçiliği laiklik olmadan anılamaz. Bu nedenle laiklik ilkesi Atatürk’ün diğer ilkelerinin tamamlayıcısıdır.
Yorumlar kapandı.