Etiket

kalkınma

Tarama

CUMHURİYETİMİZ 100 YAŞINDA

Dünyadaki en meşru, en ahlaklı, en kutsal savaşlardan biri olan Türk kurtuluş savaşını kazanarak destansı bir mücadeleye imza atan mazlum milletlerin umudu Türk milletinin karakterine en uygun yönetim biçimi Cumhuriyetimiz bir asırlık şan ve şeref dolu tarihiyle  dimdik ayaktadır. Türklerin en büyük bayramı kutlu olsun.

 Bir millete, yitirmek üzere olduğu özgüveninin ve ulus bilincinin yeniden kazandırılması, bütün imkânsızlıklara rağmen verilen İstiklal Savaşı’nın zaferle sonuçlandırılması, yönetimde egemenliğin kayıtsız şartsız millete verilmesi ve her şeyden önemlisi; modern hukuk kurallarına dayanan çağdaş ve laik bir devletin tüm kurumlarıyla inşa edilmesi gibi başarıların, gerçekleşmesini sağlayan Mustafa Kemal Atatürk’e ne kadar minnet  etsek azdır.

Cumhuriyet yönetimi aradan geçen bir asra rağmen halen dünyanın en modern ve en çağdaş yönetimi olarak varlığını sürdürmektedir. Aradan geçen bunca zamana rağmen Türk milleti Cumhuriyeti kısa sürede benimsemiş ve sahiplenmiştir. Çünkü Cumhuriyeti hala çocuklarımızın saf ve masum gülüşleri gibi içten ve büyük coşkuyla kutluyoruz. Bu durum da Atatürk’ün Türk milletine ne kadar iyi tanıdığını ve sevdiğini ortaya koymaktadır.

 İçinde yaşadığı toplumun yapısını çok iyi bilen Atatürk, bilimsel değerlendirmeler ışığında Türk Ulusu’na en uygun yönetim biçiminin “Cumhuriyet” olduğunu anlamış ve bu yönetim biçimini yeğlemiştir. Cumhuriyet’in ilânı, Türk toplumu için tarihin en büyük dönüşümlerinden biridir. Kapalı ve totaliter rejimlerin güçlendiği bir dönemde, demokratik açılımları olanaklı kılacak Cumhuriyet rejiminin kurulması, Yüce Önder’in engin ileri görüşlülüğünün ve bireyi temel alan çağdaş düşüncesinin siyasal bir yansımasıdır. Egemenliğin kayıtsız koşulsuz ulusun olduğu bu yeni yönetim biçimi, Türkiye Cumhuriyeti’ne yurttaşlık bağı ile bağlı olan herkese birey olma hakkını vermiş ve sorumluluğunu yüklemiş; Türk Ulusu’na özgüvenini kazandırmıştır.
O’nun, ülkemizin kurtuluşu ve çağdaşlaşmasında oynadığı rol, tarihin akışına yön verecek büyüklüktedir. Atatürk Ulusumuza olduğu kadar insanlığa da malolmuştur. Çağdaşlaşma çabaları, tarihin en büyük aydınlanma hareketlerinden birini yaratmıştır.

Ancak unutulmaması ve gözden kaçırılmaması gereken nokta Cumhuriyet rejimi Türk milletine tepen inme bir rejim değildir. Türk milletinin binlerce yıllık bağımsızlık tutkusunun nişanesidir Cumhuriyet.

Cumhuriyetimizin temelinde Mete Han’ın dirayeti, dağı eğip de üzengi olup asılan, çeliği pek tutacak suyumuzu veren, toynaklarında kıvılcımlı nalları atlarımızı süren, sağrılarında çok bilişli ak kızlarımızla, oğlanlarımızla bir oynasan pusatlarımızla, kısraklarımızda bir nakışlı eğelerimizle, kopuzlarımızdaki iç çekişli türkülerimizle yaşayan Oğuz Kağan’ın mücadelesi, Bumin ve İstemi atalarımın birlik öğüdü, Selçuk atamın hediyesi, Ertuğrul babamın emaneti, Domaniç yaylağının asaleti, ÇÜN BiZ VAR iDiK ÇÜN BiZ VARIZ diyen Anadolu beylerinin beyi Osman’ın kararlılığı, Sancağa hilali nakşeden, denize karadan yürüyen, alevi semadan düşüren, çağ açıp çağ kapayan, toy kurup tuğlar diken, fethedip İstanbul’u Türk kılan Fatih’in bilgeliği, hiç uyumayan atlılarla, Karakalpaklarını alınlarına düşüren, arkadaşlarını yol üstünde bir ağacın yamacına, kardeşlerini buz tutmuş siperlerde, çocuklarını öfke yutmuş düşman elinde, analarını iki elleri Allah’a açılmış bırakan, babalarıyla cephede helalleşen, soğuktan ve alevli güneşten gözleri yaşaran Kuvvacılarımızın kanları vardır.

Cumhuriyete gidilen yolda çok büyük mücadeleler veren milletimiz Cumhuriyetin ilanından sonra da dünyada Türk mucizesi olarak anılacak önemli atılımlara imza atmıştır. Kanla irfanla kurulan Cumhuriyet Türkiye’si yüzlerce yıl süren yokluğun, açlığın ve savaşların pençesinde boğuşan Anadolu Türk insanın çabasıyla meydana gelmiştir. Cumhuriyet kurulduğunda Atatürk’ü kurtuluş savaşından daha zor bir dönem bekliyordu. Cumhuriyetin ilan edildiği gün savaştan yeni çıkmış Genç Cumhuriyet’in durumu şöyleydi:

  Doktor sayımız 337, sağlık memuru sayısı 434 ve 150 kadar ilçede doktor yoktu. Pek az şehirde eczane vardı. Salgın hastalıklar insanlarımızı kırıyordu. Kırk bin köye karşılık diplomalı ebe sayımız 136’dı. Sadece 60 eczacı vardı ve bunların sadece sekizini Türkler işletiyordu.  Beş bin köyde sığır vebası vardı. Bir milyon kişi frengiydi, iki milyon kişi sıtma, üç milyon kişi trahomlu idi. Bebek ölüm oranı yüzde 40’ın üstünde. Anne ölüm oranı yüzde 18 ve Ortalama ömür 40 yaştı.

Cumhuriyeti onca yokluğa rağmen sağlam bir temel üzerine kuran Atatürk, Cumhuriyet Türkiye’sinin güçlenmesi için inanılmaz bir çaba ve gayretin içerine girmiş ve emeğinin karşılığını fazlasıyla almıştır.

Dünya’da pek çok uzmanın dönemin şartlarına göre yaşama fırsatı vermediği Atatürk Türkiye’si şu atılımlara kısa sürede ulaşarak inanılmazı başarmıştır:

Şeker, çimento, kereste ve deri ürünlerinde milli ihtiyacın tümü, yünlü dokumanın yüzde 83’ü, pamuklu dokumanın yüzde 43’ü, kağıtın yüzde 32’si, cam eşyanın yüzde 63’ü milli üretimle karşılanmaya başlamıştı. Demir-çelik sanayi kurulmuştu. 46 büyük ölçekli fabrika kurumuştu. Ağır sanayi üretimi %152, toplam sanayi üretimi ise %80 arıtmıştı. Şeker üretimi ise 200 kat artmıştır. Tekstil üretimi ülke ihtiyacının %80’nini karşılar duruma gelmişti.   Madenler ve şirketler millileştirilerek milletin hizmetine sunulmuştu. Kalkınma hızı yüzde yirmilere yaklaştı. Devletin Osmanlı’dan devralınan borçtan başka borcu kalmamıştı. 5 milyon ton civarında olan buğday üretimi 9 milyon tona çıkarılmıştı.

Cumhuriyetin ilanın sonra Türk toplumu sosyal ve siyasal alanda çağdaşlarının çok ilerisinde kazanımlar elde etmiştir. Cumhuriyetle edrak-ı bi idrak olarak anlan Türk milleti Ne mutlu Türküm diyecek özgüveni kazanmıştı.

Cumhuriyeti koruma ve kollama görevini Atatürk gençlere emanet etmiştir. O’nun emanetine sahip çıkmak bizim var olma nedenimizdir. Unutmayın ki, Atatürk ve Cumhuriyetten vereceğiniz her taviz geleceğimizden vereceğimizden vereceğimiz bir tavizdir.

Mustafa Kemal Atatürk, Türkiye’de çağdaşlaşma hareketi amaçlamıştır. Bunu gerçekleştirmek için bilimsel ve planlı bir kalkınma modeliyle harekete geçmiştir. Yaptığı her atılım günübirlik siyasi polemiklere girmeden uzun araştırmalar değerlendirmeler ve planlamalar sonunda ortaya çıkmıştır. Türk toplumu için başlattığı sayısız yenileşme hareketlerinden biri de tarımsal yenileşme hareketleridir. Türkiye gibi coğrafi potansiyeli mükemmel olan bir ülkenin kendi kendine yeterli olamaması oldukça manidardır.

Atatürk’ün bütün dünyaya karşı verdiği amansız kurtuluş mücadelesine ek olarak milletimizin bir daha bağımsızlık mücadelesi vermemesi için başlattığı yenileşme hareketleri de bütün dünyaca hayranlık uyandırmaktadır. Türk toplumunda tarımın ne kadar önemli bir yerde bulunulduğunu çok iyi kavrayan Atatürk, tarıma sistematik yöntem getirerek tarımsal verimliliği en üst seviyeye çıkarmayı amaçlamıştır.

Kalkınmanın tabandan yani köyden başlaması gerektiğini düşünen Atatürk,Türkiye’nin gerçek anlamda çağdaşlaşması için her şeyiyle çağdaş köyler kurulması gerektiğini düşünmüştür. Bu amaçla bizzat üzerinde kafa yorduğu İdeal Cumhuriyet Köyü Projesi’ni geliştirmiştir.3 Atatürk’ün İdeal Cumhuriyet Köyü Projesi’nin amacı “çağdaş” ve “çevreci” bir köy yaratmaktır.4

 İdeal Cumhuriyet Köyü Projesi, daire yerleşim planına sahiptir. Daire planın tam merkezindeki küçük dairenin etrafına, gittikçe genişleyen dört daire eklenmiştir. Plan, bu yönüyle ilk bakışta bir “oklama tahtasını” andırmaktadır. Merkezden çevreye doğru helezonim bir biçimde gittikçe genişleyen dört parçalı köy planı, merkezden dışa doğru 6 yolla bölünmüştür.

 Aslı Türk Tarih Kurumu’nda muhafaza edilen “İdeal Cumhuriyet Köyü Projesi’nde okul, cami, köy konağı, sağlık ocağı, otel–han, çocuk bahçesi ve fabrika dâhil toplam 43 yapı bulunmaktadır. Plana göre köyün orta yerine yapılacak anıtın etrafında sosyal tesisler, terzi, bakkal, berber gibi mekânlar yer alacaktır.

  Planın tam merkezinde bir “anıt” vardır. Merkezin hemen sağına “Köy Meydanı” yerleştirilmiştir. Köy Meydanı’nda ise “Köy Parkı” ve “Çocuk Bahçesi” vardır. Köy Parkının ve Çocuk Bahçesinin çevresinde ise oyun yeri, telefon, itfaiye, çeşme, havuz ve tuvalet göze çarpmaktadır. Planın sağında, en dış çemberden dışa doğru açılan alanda çok geniş bir koruluk vardır. Koruluğun sonundaki çayın kenarında kuzeyde değirmenler, güneyde ise “yaş ve kuru yonca ile hayvan pancar tarlası” görülmektedir. Planın sağ üst köşesinde “Hayvan Mezarlığı” , sol üst köşesinde ise “Asi mezarlık” vardır. Planın yine sol üst köşesinde “Kireç ve taş ocaklarına yer verilmiştir.

 Atatürk’ün İdeal Cumhuriyet Köyü’nde yer alan kurumlar, yapılar ve alanlar şunlardır:

Okul ve Tatbikat Bahçesi, Öğretmen Evi, Halk Odası (CHP Kurağı), Köy Konağı,  Konuk Odası, Okuma Odası, Konferans Salonu, Otel Han, Çocuk Bahçesi, Köy Parkı, Telefon Santralı ve Köy Söndürgesi, Radyolu Köy Gazinosu, Ebe ve Sağlık Kurucusu, Tarımbaşı, Hayvan Sağlık Kurucusu, Sosyal Kurumlar, Ziraat ve Et İşleri Müzesi, Gençler Kulübü, Hamam, Etüv Makinesi (Buğu s.) Köy Yunak Yeri, Cami, Revir, Kooperatifler, Köy, Dükkanları, Spor Alanı, Damızlık Tavuk, Tavşan ve Arı İstasyonları, Damızlık Ahır (Aygır ve Boğa), Kanara, Mandıra, Değirmenler, Fabrika, Asri Mezarlık, Hayvan Mezarlığı, Kireç, Taş, Tuğla ve Kiremit Ocakları, Yonca ve Hayvan Pancar Tarlası, Koruluk, Köy Gübreliği, Fenni Ağıl, Pazar Yeri ve Köy Zahire Locası, Aşım Durağı, Panayır Yeri,  Selektör Binası.

Bir yerleşim yeri için A’dan Z’ye her şeyin düşünüldüğü bu proje benzer günümüzde örnek şehirsel yerleşmeler planlanmaktadır. Nasıl Sümerler yaptığı buluşlarla insanlığı şaşırtmaktaysa Atatürk de dehasıyla hala insanlığı şaşırtmaktadır.

3] Atatürk’ün üzerinde çalışarak uygulanmasını istediği bu proje, Afet İnan’ın “Devletçilik İlkesi ve Türkiye Cumhuriyeti’nin Birinci Sanayi Planı 1933” ve Cumhuriyetin Ellinci Yılı İçin Köylerimiz” adlı kitaplarında yer almıştır. 

[4] Ayrıntılı bilgi için http://cumhuriyettarihimiz.blogspot.com.tr/2015/08/ataturkun-ideal-cumhuriyet-koyu-projesi.html adresine bakabilirsiniz.



Temeli kurtuluş savaşına dayanan Türkiye Cumhuriyeti, her alanda çok önemli dönüşümlerin ve gelişimlerin olduğu bir süreçtir. Gerek cumhuriyete gidilen yol, gerekse de cumhuriyet sonrasında gerçekleşen olaylar, cumhuriyet dönemi kazanımlarının mucizevî kazanımlar olduğunu göstermektedir.

Osmanlı Devletinin yüzyıllara varan açlık, sefalet, savaş ve yıkım dönemi Anadolu’nun işgali ile sonlanmıştı. Avrupa karşısında iyice güç kaybeden Osmanlı ekonomisi, kapitülasyonlar, sarayın yaptığı şatafata dayalı gereksiz harcamalar, uzun süren savaşlar ve dışarıdan alınan borçlar nedeniyle 18. Yüzyılın sonlarına doğru iflas etmiştir. 1854 yılında ilk defa dışarıdan borç alan Osmanlı Devleti, 1865 yılına geldiğinde dış borçların yıllık ödemelerini de borç alarak ödeyebilmiştir. 1875 yılında devletin geliri aynı yıl ödenecek borçlardan daha azdı. Böylece devletin ödemesi gereken borçları 4 milyon liralık bölümü karşılıksız kalıyordu. Sonuçta devlet, 6 Ekin 1875’de iflasını açıklamıştır. 1881’de yayımlanan Muharrem kararnamesi ile alacaklı devletlerin Osmanlı Devleti’ni haczetmesi anlamına gelen Duyun-ı Umumiye (Genel borçlar idaresi) kurulmuştur. Bu idare Osmanlı Devleti gelirlerinin %20’sini yönetecek yetkiyi elde etmiştir.

Türkiye Cumhuriyeti kurulduğunda Türkiye’nin sırtındaki en büyük kamburlardan biri Duyun-ı Umumiye idaresi olmuştur. Bu idare resmen 1928’de kapatılmıştır. 1930-1954 döneminde Osmanlı’dan devralınan bütün borçlar ödenmiştir.

Türkiye Cumhuriyeti kanla-irfanla kurulmuştur. Kurtuluş savaşı kan dökme pahasına yapılırken, Cumhuriyet irfanla ilan edilmiştir. Cumhuriyetin sağlam temellere oturması en başta ekonomi ayağının sağlam olmasıyla mümkün olmuştur. Dünyada bu denli harabe üzerine kurulu bir devletin, bırakın ekonomik büyümeyi gerçekleştirmesi, yaşaması bile pek görülen bir durum değildir. Büyük savaşta işgal edilmiş ve harabeye dönmüş, savaş sonrasında büyük ekonomik altılımlar gerçekleştirmiş devletler vardır. Ancak Türkiye gibi yüzyıllar süren yokluk, cahillik ve savaşların pençesinde boğulmuş bir devletin örneği yoktur. Türkiye’nin kurtuluş savaşı sonrası yaptıklarına mucize demek çok yerinde olacaktır.

Kurtuluş savaşı sırasında verilen ekonomik mücadele de destansı bir mücadelededir. Yurdun önemli kısımlarının işgal edilmiş olması, çalışma çağında olanların önemli bir kısmının askerde olması ve TBMM’ye karşı isyanlar nedeniyle yer yer otoritenin sarsılmış olması ekonomik anlamda ciddi sıkıntılar doğurmuştur. Buna rağmen çok başarılı bir savaş ekonomisi sürdürülmüştür. Cephe gerisinde üretim faaliyetlerinin sürdürülmesi ve ticari faaliyetlerin yerine getirilmesi güvence altına alınmıştır. Herhangi bir gasp ya da yağma harekenin önüne geçilmiştir. Halktan istenen fedakârlıklara en başta Mustafa Kemal de uymuş ve en temel ihtiyaçlarını bile çok kısıtlı imkânlardan temin etmiştir. Askerin ihtiyaçları Tekâlif-i Milli emirlerine göre çok kolay yerine getirilmiştir. Milli mücadele için verilen ekonomik mücadele de amacına ulaşmıştır. Hatta milli mücadele döneminde alınan sıkı tedbirlerle Milli mücadele sonrasına biraz para bile kalmıştır. Kurtuluş savaşı sonrasında ülkenin imarında bu para kullanılmıştır.

Kurtuluş savaşı sonrası ülkenin durumu içler acısı bir haldeydi. Buna göre doktor sayımız 337, sağlık memuru sayısı 434’dü. 150 kadar ilçede doktor yoktu. Pek az şehirde eczane vardı. Salgın hastalıklar almış başını gitmişti. Bit bile çok ciddi bir sorundu. Nüfusun yüzde seksenine yakının yaşadığı kırsal bölgelerde diplomalı ebe sayımız sadece136 idi. Ülke genelinde 60 eczacı vardı ve bunların sadece sekizi Türk’tü. Beş bin köyde sığır vebası vardı. Bir milyon kişi frengiydi, iki milyon kişi sıtma, üç milyon kişi trahomlu. Bebek ölüm oranı yüzde 40’ın üstündeydi. Anne ölüm oranı yüzde 18, Ortalama yaşam süresi de 40 yaş civarındaydı. Nüfusun yüzde kırkından fazlası hasta olan geri kalan kısmı da oldukça sağlıksız bir hayat şartlarına sahip olan nüfustu. Un, şeker ve pamuk üretimi yerli ihtiyacın çok gerisindeydi. Şekeri sadece çok varlıklı kimseler tüketebiliyordu.

Sanayi diye nitelendirilen işletmelerin devlete ait olan kısmı %10’a bile ulaşmıyordu. Sanayi kesimindeki sermayenin de %85’i yabancıların elineydi. Dört mevsim kullanabileceğimiz yol yok denecek kadar azdı. Deniz ve demiryolları işletmelerinin neredeyse tamamı yabancıların elindeydi.

Yukarda verilen oldukça vahim göstergeler Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş yılı olan 1923’e aittir. Şimdiki durumumuzla bile kıyaslandığında ne büyük bir ekonomik altılım yaptığımız daha iyi anlayabiliriz.

Türkiye’nin bu enkazdan derhal kurulması için ekonomi alanında milli bir seferberlik yapıldığını görebiliriz. İlk olarak 17 Şubat-4 Mart tarihleri arasında Türkiye İktisat Kongresi toplanmıştır. İzmir İktisat Kongresi olarak da adlandırılan bu kongreye çiftçi, tüccar, sanayici ve işçi temsilciliklerinden oluşan toplam 1135 kişi katılmıştır. Türkiye’nin ekonomisinde söz sahibi olan kişiler, ekonomik olarak ülkenin kurtuluş reçetesini ortaya çıkarmışlardır. Böylece %100 Milli ekonomi modeli oluşturulmuştur.

Devletin en büyük gelirlerinden olan ve çiftçilerden alınan aşar vergisi 1925 yılında kaldırılmıştır. Böylece tarımdan elde edilen gelir %33’den %10’a düşürülmüştür. Çok büyük ekonomik sıkıntılar içerisinde olan devletin vergi indirimine gitmesi hiç alışıldık bir durum değildir. Yani kemeri devlet sıkarak vatandaşı rahatlatmışlardır. Buna ilave olarak Ziraat Bankası’ndan çiftçilerin yaralanma durumlarında kolaylık sağlanmıştır. Böylece 1927’de bankanın çiftçilere verdiği kredi miktarı 17 milyon lira iken 1930’da verilen kredilerin toplamı 30 milyon liraya çıkmıştır. 1924’den itibaren kurulan tarım kooperatifleri ile çiftçilere destek sağlanmıştır. 1929 yılında dünyada meydana gelen ekonomik krizden köylümüzü korumak için 1932 yılında “Buğday Koruma Kanunu” çıkarılmıştır. Böylece 1930’da 5 milyon ton civarında olan buğday üretimi 9 milyon tona çıkarılmıştır.

5 Nisan 1925’de çıkarılan Şeker Kanunu ile şeker fabrikalarının kurulmasına izin verilmiştir. Böylece 1926’da Alpullu ve Uşak şeker fabrikaları, 1933’de Eskişehir, 1934’de Turhal şeker fabrikaları kurulmuştur. İlerleyen yıllarda şeker pancarı üretimi olan pek çok ilde şeker fabrikası kurulmuştur.

Günümüzde çok sık duyduğumuz yerli ve milli üretimi sağlamak için 15 Mayıs 1927’de Teşvik-i Sanayi kanunu çıkarılmıştır. Bu kanundan 435 kuruluş yaralanmıştır. Böylece yerli üretimde ciddi artışlar olmuştur. Buna bağlı olarak birçoğu halen üretime devam etmekte olan 46 büyük ölçekli fabrika kurumuştur. Bu fabrikalar içerisinde şeker fabrikaları, dokuma fabrikaları, kâğıt fabrikaları, çimento fabrikaları, çelik fabrikaları, sigara fabrikaları en önemli işletmemeler arasındadır.

Bütün bu fabrikalar sayesinde Türkiye’de 1929-1938 arasında ağır sanayi üretimi %152, toplam sanayi üretimi ise %80 arıtmıştır. Şeker üretimi ise 200 kat artmıştır. Tekstil üretimi ülke ihtiyacının %80’nini karşılar duruma gelmiştir. Özel sektörde üretilen ürün değeri 1927’de 15 milyon lira iken 1932 yılında 154 milyon liraya çıkmıştır.

Ekonomik verilere baktığımızda sadece Atatürk döneminde ticaret açığı vermediğimiz görürüz. Bu kadar sınırlı kaynaklarla böylesi mucizevî kalkınma Atatürk’ün dehası ve vatanseverliği sayesinde mümkün olabilmiştir. Ebedi önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ün bizim için bir kurtarıcı olmasından çok daha öte bir anlamı olduğunu kavramımız gerekmektedir.

Yararlanılan kaynaklar:

  1. Turgut Özakman: Cumhuriyet 2
  2. Ahmet Necip Günaydın: Osmanlıdan Cumhuriyete Ekonomik Değişim
  3. Sinan Meydan: Akl-ı Kemal 1-2
  4. Nazmi Kal: Atatürk’ün Diktiği Ağaçlar
  5. Yılmaz Özdil: Mustafa Kemal
  6. Yalın İstenç Kökütürk: Osman Gazi’den Atatürk’e

*sechaber.com

Mustafa kemal Atatürk, Türkiye’de çağdaşlaşma hareketi amaçlamıştır. Bunu gerçekleştirmek için bilimsel ve planlı bir kalkınma modeliyle harekete geçmiştir. Yaptığı her atılım günübirlik siyasi polemiklere girmeden uzun araştırmalar değerlendirmeler ve planlamalar sonunda ortaya çıkmıştır. Türk toplumu için başlattığı sayısız yenileşme hareketlerinden biri de tarımsal yenileşme hareketleridir. Türkiye gibi coğrafi potansiyeli mükemmel olan bir ülkenin kendi kendine yeterli olamaması oldukça manidardır.

Atatürk’ün bütün dünyaya karşı verdiği amansız kurtuluş mücadelesine ek olarak milletimizin bir daha bağımsızlık mücadelesi vermemesi için başlattığı yenileşme hareketleri de bütün dünyaca hayranlık uyandırmaktadır. Türk toplumunda tarımın ne kadar önemli bir yerde bulunulduğunu çok iyi kavrayan Atatürk, tarıma sistematik yöntem getirerek tarımsal verimliliği en üst seviyeye çıkarmayı amaçlamıştır. Dünyada birçok önemli lider gibi Mustafa Kemal de kökenini aramak için yoğun çalışmalar yapmıştır. Bu bağlamda Mustafa Kemal’in Sümerlilere oldukça yoğun bir ilgi duyduğunu görmekteyiz.1

Mustafa Kemal, tarımı sistematik bir hale getirmek istemişti. Ancak tarımı ilk defa Sümerlilerin sistematik hale getirdiğini görmekteyiz. Nippur kentinde yapılan arkeolojik kazılarda Sümerlere ait bulunan EL KİTABI diye tanımlanan tablette, Sümerlerin çiftlikle ilgili yıllıklar hazırladıklarını görmekteyiz. Sümerlerin yaklaşık M.Ö. 1700’lü yıllarda çiftçilikle ilgili birtakım tavsiye ve kuralları içeren ifadelerinin bulunduğu görülmektedir. Bulunan el kitabı “Bir zamanlar bir çiftçi oğluna öğütler verdi.” şeklinde başlamaktadır. Bu öğütlerin daha iyi ürün elde etmek için verildiğini görmekteyiz. Buna göre ekinin nasıl yapılacağı, ürünün nasıl elde edileceği, ürün kalitesini ve ürünün zararlı hayvanlardan nasıl korunacağı anlatılmaktadır. İşte bu tabletlerdeki geçen ifadeler:

Tarlanı sürüp ekeceğin zaman, sulama arklarını dikkatli aç ki sular tarlayı basmasın. Su çekildiği zaman, taranın ıslak toprağının düz kalmasına özen göster; tarlayı başıboş öküzlere çiğnetme. Kötü niyetlileri kov ve oraya oturulan bir yer gibi bak. Yarım kilonun 2/3’ünden ensiz on baltayla onu temizle. Anızlar elle sökülmeli ve demetler halinde bağlanmalı. Çukurlar tırmıkla düzeltilmeli ve tarlanın dört tarafına çit çekilmelidir. Tarla yaz güneşi altında eşit parçalara bölünsün. Aletlerin harıl harıl çalışsın. Boyunduruk çubuğu berkitilmeli, yeni kırbacın çivilerle sağlamlaştırılmalı ve eski kırbacın sapı işçilerin çocukları tarafından onarılmış olmalıdır.”2

Mustafa kemal’in sümerlerden binlerce yıl sonra modern toplum işa etmek adına gerçekleştirmeye çalıştığı tarımsal yenilikler de sümerler gibi tarımı sistemetik ibir hale hetirmenin çabasının ürünü olarak değerlendirilmelidir. Kalkınmanın tabandan yani köyden başlaması gerektiğini düşünen Atatürk, Türkiye’nin gerçek anlamda çağdaşlaşması için her şeyiyle çağdaş köyler kurulması gerektiğini düşünmüştür. Bu amaçla bizzat üzerinde kafa yorduğu İdeal Cumhuriyet Köyü Projesi’ni geliştirmiştir.3 Atatürk’ün İdeal Cumhuriyet Köyü Projesi’nin amacı “çağdaş” ve “çevreci” bir köy yaratmaktır.4

 İdeal Cumhuriyet Köyü Projesi, daire yerleşim planına sahiptir. Daire planın tam merkezindeki küçük dairenin etrafına, gittikçe genişleyen dört daire eklenmiştir. Plan, bu yönüyle ilk bakışta bir “oklama tahtasını” andırmaktadır. Merkezden çevreye doğru helezonim bir biçimde gittikçe genişleyen dört parçalı köy planı, merkezden dışa doğru 6 yolla bölünmüştür.

 Aslı Türk Tarih Kurumu’nda muhafaza edilen “İdeal Cumhuriyet Köyü Projesi’nde okul, cami, köy konağı, sağlık ocağı, otel–han, çocuk bahçesi ve fabrika dâhil toplam 43 yapı bulunmaktadır. Plana göre köyün orta yerine yapılacak anıtın etrafında sosyal tesisler, terzi, bakkal, berber gibi mekânlar yer alacaktır.

  Planın tam merkezinde bir “anıt” vardır. Merkezin hemen sağına “Köy Meydanı” yerleştirilmiştir. Köy Meydanı’nda ise “Köy Parkı” ve “Çocuk Bahçesi” vardır. Köy Parkının ve Çocuk Bahçesinin çevresinde ise oyun yeri, telefon, itfaiye, çeşme, havuz ve tuvalet göze çarpmaktadır. Planın sağında, en dış çemberden dışa doğru açılan alanda çok geniş bir koruluk vardır. Koruluğun sonundaki çayın kenarında kuzeyde değirmenler, güneyde ise “yaş ve kuru yonca ile hayvan pancar tarlası” görülmektedir. Planın sağ üst köşesinde “Hayvan Mezarlığı” , sol üst köşesinde ise “Asi mezarlık” vardır. Planın yine sol üst köşesinde “Kireç ve taş ocaklarına yer verilmiştir.

 Atatürk’ün İdeal Cumhuriyet Köyü’nde yer alan kurumlar, yapılar ve alanlar şunlardır:

Okul ve Tatbikat Bahçesi, Öğretmen Evi, Halk Odası (CHP Kurağı), Köy Konağı,  Konuk Odası, Okuma Odası, Konferans Salonu, Otel Han, Çocuk Bahçesi, Köy Parkı, Telefon Santralı ve Köy Söndürgesi, Radyolu Köy Gazinosu, Ebe ve Sağlık Kurucusu, Tarımbaşı, Hayvan Sağlık Kurucusu, Sosyal Kurumlar, Ziraat ve Et İşleri Müzesi, Gençler Kulübü, Hamam, Etüv Makinesi (Buğu s.) Köy Yunak Yeri, Cami, Revir, Kooperatifler, Köy, Dükkanları, Spor Alanı, Damızlık Tavuk, Tavşan ve Arı İstasyonları, Damızlık Ahır (Aygır ve Boğa), Kanara, Mandıra, Değirmenler, Fabrika, Asri Mezarlık, Hayvan Mezarlığı, Kireç, Taş, Tuğla ve Kiremit Ocakları, Yonca ve Hayvan Pancar Tarlası, Koruluk, Köy Gübreliği, Fenni Ağıl, Pazar Yeri ve Köy Zahire Locası, Aşım Durağı, Panayır Yeri,  Selektör Binası.

Bir yerleşim yeri için A’dan Z’ye her şeyin düşünüldüğü bu proje benzer günümüzde örnek şehirsel yerleşmeler planlanmaktadır. Nasıl Sümerler yaptığı buluşlarla insanlığı şaşırtmaktaysa Atatürk de dehasıyla hala insanlığı şaşırtmaktadır.

İşte Atatürk’ün, 1937 tarihli  “İdeal Cumhuriyet Köyü Projesi”

[1] Ayrıntılı bilgi için Göktürk’ün SON ÇAĞRI ANUNNAKİLERLE TEMAS” kitabına bakınız.

[2] Ayrıntılı bilgi için Ali Narçın’ın A’dan Z’ye Sümer kitabına bakabilirsiniz.

[3] Atatürk’ün üzerinde çalışarak uygulanmasını istediği bu proje, Afet İnan’ın “Devletçilik İlkesi ve Türkiye Cumhuriyeti’nin Birinci Sanayi Planı 1933” ve Cumhuriyetin Ellinci Yılı İçin Köylerimiz” adlı kitaplarında yer almıştır. 

[4] Ayrıntılı bilgi için http://cumhuriyettarihimiz.blogspot.com.tr/2015/08/ataturkun-ideal-cumhuriyet-koyu-projesi.html adresine bakabilirsiniz.