Paylaşmak Güzeldir!

Zaman, insan algısının ötesinde sınırsız ve kesintisiz bir devinimle akarken maziyi korkunç bir iştahla yutarak akıyor. Bir zaman girdabında önümüze sunulan masalımsı oyunlarıyla avunurken, gerçeği perdeleyenler, kahramanları kahırlarıyla ördürüyorlar. Herkes gerçeği konuştuğunu söylüyor ama gerçek, büyük çabaların yalancılar eliyle yutulduğu unutulmuşluğa terk ediliyor. Mehmet Necati Demircan’ın tarihe ışık tutan Elçibey romanı gerçekler üzerindeki yalan perdelerini aralayan bir belgedir. 

Amaç, ideal, ülkü ya da mefkûre denilen ifadenin bazı ağızlarda tiksintiye dönüşen söylemi, Azerbaycan’ın kurucu önderi Ebulfez Elçibey’in hayatında gerçek yerini bularak sahte kahramanlara layık olduğu yeri göstermektedir. Elçibey’in hayatına yakışır anlatımı yazar Demircan usta bir üslupla okuyucuya ulaştırıyor. Romanın anlatım şekliyle Elçibey’in karakteri birbirleriyle örtüşmektedir. Kitabın anlatımı, Elçibey’in hayatı gibi süsten ve gösteriden uzak, sade ve yalın bir anlatımdır. Ancak kitapta verilen tarihi ve jeopolitik bilgiler Elçibey’in ufku gibi oldukça geniştir. İki farklı uçta yer alan bu anlatımları sade ve anlaşılır bir şekilde aktarmak yazarın ustalığını ortaya koymaktadır. 

Elçibey’i okuyan her vatansever, Elçibey’de mutlaka kendi hayatından bir kesit bulacaktır. Çünkü Elçibey, gerçekten bir halk adamıdır. Yaşantısının halktan farklı bir yönü yoktur. Ancak Elçibey, aynı zamanda aydın bir entelektüeldir. Günümüz siyasilerinin halktan olma görüntüsü altında, yaptığı pespayelikleri Elçibey’in hayatında hiçbir zaman bulamazsanız. Halkın adamı olmak demek, ağzı bozuk, görgüsüz, cahil ya da savruk olmak demek değildir. Halkın adamı olmak halkın değerleriyle barışık olmak kadar halka öncü olmak da demektir. Halkın ilerisinde olarak halkı ileriye götürmekle, halkın seviyesini geriye götürmek arasında ciddi bir fark bulunmaktadır. Elçibey halk içinde her zaman ağrılığını ve beyefendiliğini korumuş biridir. Hiçbir zaman halkının karşısında gülünç duruma düşmemiştir. Bilgisi ve görgüsüyle düşmanlarının bile saygısını kazanmayı başarmıştır.

Elçibey her zaman kimsesizlerin kimsesi olurken, kendi kimsesizliğini hiç kimseye sezdirmeden davasının yolunda ilerlemiştir. Cefasını çektiği davasından sefa namına hiçbir şey yaşamamıştır. Dava adamlığı lafının arkasına sığınarak davadan menfaat elde etmeye çalışanlara davaya adanmışlığın ne olduğunu Elçibey’in hayatı göstermiştir. 

Elçibey’in zorlu hayatında her yeni engel bir sonraki gelecek engellere basamak görevini sürdürmüştür. Her aştığı engel bir önceki engeli aratacak kadar zorluklar getiriyordu. Elçibey yaşadığı zorluklara hiç sitem etmeden Azerbaycan’ın bağımsız ve güçlü bir devlet olması yönündeki inancını içinde hep taşıyarak hareket etmiştir.  

Yazar Mehmet Necati Demircan, Elçibey’in hayat hikayesini ele aldığı romanında, dönemin olaylarını bütün gerçekliğiyle gözler önüne sermektedir. Hatta o dönemin tanıklarının bile ilk defa duyacağı pek çok olayı yazarın romanında rahatlıkla görmek mümkün olmaktadır. Yazar hem Elçibey’in yaşadığıdönemi resmetmiş hem de olayların tarihsel temelini romanın akışını bozmadan ustaca yansıtmayı başarmıştır. Okuyucuyu farklı mekân ve zamanlar arasındaki karmaşadan akıcı ve özgün anlatımıyla kurtarıyor böylece üçlü zaman algısının doyumsuz tadını yaşamak mümkün oluyor. Tasvir edilen yerlerin zihinsel berraklığı, yazarın ayrıntıları yakalama gücü sayesinde gerçekleşmektedir. 

Kitapta anlatılan kişiler ve onların mensup olduğu hayat tarzları o ortamlarda yaşayan bir insanın yazabileceği kadar güzel değerlendirmeler olarak karşımıza çıkmaktadır. Konu bütünlüğü her bölümde korunmuş ve gereksiz ayrılardan özenle kaçılmıştır. Kitabın tamamında günümüz bazı piyasa yazarlarının sırf bir eser yazmak amacıyla yaptığı basitliklere bu eserin hiçbir yerinde rastlanmamıştır. Okuyucuyu hep büyük bir heyecanla sürükleyen bu yapıtın içeriği gerek anlatılan olaylar gerekse de verilen bilgilerle sürekli sürprizlerle karşımıza çıkmaktadır.

Elçibey’in hayatı sürekli acı ve mücadeleyle geçmiştir. Olayların gerçekliği okuyucuyu yoğun bir duygu seline sevketektedir. Öyle ki bazı ideolojik yayımlarda sadece o ideolojiye gönül verenlerin etkileneceği duygular, yazarın romanında ayrım yapmaksızın herkesi aynı duygu selinin içine hapsetmektedir. Çünkü Elçibey demokrasi sevdalısı bir liderdir. Yaşam ilkesini insan haklarının evrensel temelleri üzerine inşa etmişti. Bu nedenle Elçibey’in ve temelde Azerbaycan halkının yaşadığı trajedi insanlığın bir trajedisidir. Çünkü en temel insan hakkı olan yaşam hakkına kast edenler ile bunlar arasında varlık yokluk mücadelesi verenler arasındaki mücadele romanının özünü oluşturmaktadır. 

Hemen hemen her romanda yazar okuyucuyu romana bağlamak için kadın ve erkek ilişkisine bağlı bir aşk hikayesi ortaya atar. Yazar Demircan romanında böyle bir yönteme hiç başvurmamıştır. Çünkü eser tamamen gerçek bir hikaye üzerine kurulu bir romandır. Diğer taraftan Elçibey’in hayatı zaten bir aşk hikâyesidir. Elçibey vatan aşkının vücut bulmuş şeklidir. Vatanına Elçibey kadar aşkla bağlı insanı bulmak kolay değildir. Yazar da bu aşk hikâyesini romanında ustaca işlemiştir.

Bir davada başarılı olmak için sadece haklı olmanın yetmediği, güçlü olmanın da başarının ayrılmaz bir parçası olduğunu Elçibey’inin hayat hikâyesinde ibretle okumaktayız. Güçlü olmak, gücü ele geçirmekten çok, gerçeği güçlü hale getirmekle ilgilidir. Elçibey her zaman haklıydı ama gücü ele geçiremediği için haklılığını yayma imkanı bulamamıştır. İhanetlerin entrikaların masum bir ruha verdiği etkiyi romanda Elçibey’in gücü ele geçirememedeki kaldığı çaresizliğini gözler önüne sermektedir.

Türk birliğinin Türk olmanın ötesinde Türk’ten olmak ve Türk için olmak anlamına geldiğini romanda, Haydar Aliyev ve Nur Sultan Nazarbayev’in ihanetinde daha güzel anlıyoruz. Türkçülüğün vicdani boyutunu iki liderin Azerbaycan halkına ihanetinde anlıyoruz. 

Elçibey, yaşatmak için yaşamıştır. Bir milleti yaşatmak, onun yaşama istediğinden daha fazlaydı. Nitekim nükseden sağlık sorunlarını önemsemeden son nefesine kadar davasının peşinde koşmuştur. Elçibey yaşadığı dönemde refah içinde yaşamak için pek çok fırsat elde etmiştir. Ama hiçbir zaman ulusunun menfaatlerini kendi menfaatlerinin üzerinde görmemiştir. 

Elçibey’in hayatı boyunca en çok dert ettiği konulardan biri Karabağ meselesidir. Karabağ’ın özgürlüğüne kavuşması en büyük arzularından biriydi. Karabağ bölgesinde yaşanan Ermeni zulmü ve zulme Rusya’nın destek vermesi, bizim anlamamakta ısrar ettiğimiz ibretlik bir hadisedir. Gücümüzü kaybettiğimizde başımıza nelerin geleceğini Karabağ olayları bize göstermiştir. O yüzden devletimizin ve milletimizin güçlü olması hayati bir melesledir. 

Elçibey vatan millet uğruna ömrünü feda eden bir kahramandır. Elçibey’in aramızdan ayrılması onu yok etmeyecektir. Yaptıklarıyla hep içimizde yaşayacaktır. Elçibey gerçekten yaşayıp yalandan ölenlerdendir.  Elçibey’in şanına yakışır romanı yazan Mehmet Necati Demircan, onun anılarının ölümsüzleşmesine neden olan değerli bir eser ortaya çıkarmıştır. Yeni nesiller bu eser sayesinde geleceğe daha emin adımlarla ilerleyecektir.

Hakan Tunç
Yazar

Yorumlar kapandı.