Paylaşmak Güzeldir!

    Her ülke şu ya da bu yönü ile diğer ülkelerin tehdidi altındadır. Ülkelerin durumuna göre bu tehditler açık ya da gizli olabilir. Yani eğer güçlü bir ülke iseniz tehditler daha gizli ve ilişkiler dostane yürütülür. Fakat eğer zayıf bir ülke iseniz tehditler daha açık ve diğer ülkelerle ilişkileriniz daha çok taviz vermek üzerine kurulur. Bu nedenle her ülke güçlü bir pozisyonda bulunmak için stratejiler benimser, taktikler geliştirir. Bunları gerçekleştirmek için de politikalar yürütür.

    Tehditler denince genellikle ülkelerin birbirinden toprak istemesi akla gelir. Ancak gerçekte toprak istemek en son aşamadır. Tehditler duyarlı konulara yöneltilmiş olacağı için duyarlılık araştırması ile tehdit belirlemesi beraber düşünülmelidir.

    Duyarlılık kendi düzeyindeki tehdidin ilk kaynağını oluşturur ve genellikle geçerli bir yetersizliğin sonucu olarak belirir. Duyarlılığa yönelik tehdit ise tehdit için kullanılacak olan vasıtalar ve tehdit edilen hedeflerle açıklık kazanır. Nelerin tehdit altında olduğu (tehdit hedefleri) ve tehdidin etkili olabilmesi için nelerden, hangi vasıtalardan (tehdit vasıtaları) yararlanılacağı bilinmelidir. Tehdidin vasıtaları ve hedefleri ile birlikte açığa çıkarılmasına, tanınmasına yardımcı olacak tek disiplin ise jeopolitiktir. Çünkü jeopolitik düzeydeki incelemelerde, sorunlara geniş ve bütün alt birimleri dikkate alan bir yöntemle çözüm aranmaktadır. Tehdit mevcut güçleri vasıta olarak kullanır. Tehdidin karşı taraftaki hedefleri de aynı tür güçlerdir. Araç ve hedef iki ayrı uçta olduğu halde, her ikisinin de güç unsurları, alt birimleri aynıdır. Çünkü her ikisi de güç unsurlarıdır. Gücün alt birimleri, tehdit vasıtalarının ve aynı zamanda tehdit hedeflerinin alt birimleridir. Kullanılan unsurların benzerleri hedef alınmaktadır. Askeri, ekonomik, sosyal ve politik güçler kullanılmakta ve karşı tarafın aynı güçleri hedef alınmaktadır. Bu güçler aynı zamanda jeopolitiğin unsurları ve tehdidin kaynaklarıdır.

    Burada jeopolitiğin değişmeyen ve değişen unsurundan bahsetmek yerinde olur. Jeopolitiğin değişmeyen unsurları olan aynı zamanda coğrafi gücü oluşturan coğrafi konum, coğrafi bütünlük, stratejik kaynakları ile saha ve coğrafi özelliklerdir. Jeopolitiğin değişen unsurları ise sosyal, ekonomik, askeri ve politik değerler olarak özetlenebilir. Tam bu noktada jeopolitiğin değişen unsurlarını bir arada ve bütün olarak tutan gücün kültür olduğunu belirtmek isterim. Bu nedenle kültür çok önemlidir.

    Burada kültürün tanımını vererek devam edelim. Kültürün etimolojik açıdan kökenine inilirse, Latince’de tarım anlamına gelen Cultura kelimesinden geldiği görülmektedir. Batı dillerinde daha sonra Culture olarak kullanılan bu kelimenin zamanımıza kadar gelen Osmanlıca karşılığı hars kelimesidir. Diğer taraftan Avrupa’da kültür terimini 19.Yüzyılın sonunda İngiliz Antropologları, etnografya tarafından incelenen toplumlara özgü olan düşünce, eylem biçimleri, inançlar, değer sistemleri, simgeler ve tekniklerin tümünü anlatmak üzere kullanmışlardır. Sosyolojide kültür kavramı, etkileşimlere yön veren senaryo ve rollerin işleyişinin daha iyi anlaşılmasına yardım eden bir kavram olarak kullanılmaktadır. Kültür terimini bu anlamda ilk kez kullanan İngiliz Antropologu E.B.Taylor, kültürün ünlü ve bugün de geçerli olan bir tanımını yapmıştır; kültür, etnografyadaki en geniş anlamında, bilgi, sanat, hukuk, ahlak, töre ve tüm diğer yetenek ve alışkanlıkları içeren karmaşık bütün”dür. Kültür ve medeniyet farklı kavramlardır.

    Kültürün insanları bir arada tutan bu özelliğinden dolayı tehdit ilk önce kültüre karşı yapılmaktadır. Bu nedenle önce kültürün içi boşaltılmakta, insanların farklı düşünüp, farklı hareket etmeleri sağlanmakta ve zaman içinde kültürün içinde alt kültür adacıkları meydana getirilmektedir. Daha sonra insanlar aynı ülke içinde yaşamalarına, tarih ve dil birliği içinde olmalarına rağmen farklı düşünüp farklı hisseden, birbirine karşı ve hatta düşman haline getirilmektedirler. Bu nedenle bir ülke için kendi kültürünü koruması, geliştirmesi, hayati bir öneme sahiptir. Ülkemiz de kendi kültürünü geliştirecek, destekleyecek ve koruyacak faaliyetleri gerçekleştirmelidir. Hatta yerli kültürel ürünlerin üretimini ve tüketimi artırılmalıdır. Bunun için gerekiyorsa sübvansiyon uygulanmalıdır. Türk milleti olarak aynı şeyleri düşünüp aynı şeyleri hissetmek istiyorsak yani bölünmez bütünlüğümüzü korumak istiyorsak kültürümüze sahip çıkıp, yeni kültürel ürünlerle gençliğimizi kazanmalıyız. Biz bu boşluğu dolduramazsak günümüz dünyasının egemen güçleri bunu severek ve isteyerek dolduracaktır.

Bu noktada medyaya büyük görevler düşmektedir. Medya bu gün dördüncü güç olarak anılmaktadır. Medya kamuoyu oluşturmada ve insanların duygu ve düşüncelerinin şekillenmesinde son derece etkili bir araçtır. Bu nedenle medyamızın sahipleri ve onu denetleyecek devlet organları sosyal sorumluluk içinde hareket ederek, kültürümüzü destekleyen, onu zenginleştiren ve geliştiren programlara, yapımlara, ürünlere ağırlık vermelidir. Günümüz dünyasında ticari kurumların artık sosyal sorumlulukları da olduğu, sadece kar etme esasına dayalı bir düzenin eksik olduğu kabul edilmektedir. Bu nedenle ticari kurumlar olan medya kurumları ve devletimiz, kültürümüz için ortak çaba içinde olmalıdırlar. Medyanın etkisini göz ardı etmeyelim, Amerikalı bilim adamı Joseph A. DeVito, medyanın insan ilişkilerinde yaptığı etkiyi şöyle özetliyor; medya iş yerindeki iş ortamındaki ilişkileri, eşler arası ilişkileri, genel anlamda insan ilişkilerini ve hatta cinsiyet rollerini bile etkilemektedir.

    Evet, tehditle, jeopolitikle kültürün ne ilgisi var demeyelim, görüldüğü gibi her kavram birbiriyle yakından ilgili. Tehdit olarak algılayışımızda hep askeri tehdit akla gelir ancak görüyoruz ki bütün tehditler önce kültüre, daha sonra toprağa yöneliktir. Yani her şey toprak ve kültür içindir. Topraklarımız ve kültürümüz bize yönelik tehditlerin uç noktası ve aynı zamanda gücümüzün doğurgan kaynaklarıdır. Sahip olduğumuz değerlerin ve tarihi özel görevimizin bize yüklediği büyük sorumlulukla ilgili bilincin yaygınlaşması, her Türk’ün beynine kazıması gerekmektedir. Unutulmamalıdır ki Türkiye Cumhuriyetinin kaynağı yüksek Türk kültürüdür. Sevgilerimle…

Kaynakça

  1. Çeçen, Anıl. (1984). Kültür ve Politika. Hil Yay., İstanbul.
  2. DeVito, J. A. (2004). The Interpersonal Communication Book. (Tenth Edition). Boston. Pearson Education Inc.
  3. İlhan, Suat. (2003). Jeopolitik Duyarlılık. Ötüken Yay. İstanbul.
  4. Kocadaş, Bekir. (2005). Kültür ve Medya. Bilig. 34: s. 1-13.

Yorumlar kapandı.