Etiket

soğuk savaş

Tarama

Dünyaca ünlü Türk yazar Cengiz Aytmatov’un vefat etmesinin üzerinden on yıldan fazla zaman geçmesine rağmen eserleri hala en çok ilgi görenler arasına yer almaktadır. Bu durum Aytmatov’u zamanının çök ötesinde bir yazar haline getirmektedir. Eserleri Türk dünyasındaki siyasi, sosyal ve kültürel olaylar temelinde şekillense de etkileri bütün dünyayı içine alacak çaptadır.

Hemen hemen her eserinde Türklerin Sovyet zulmüne maruz kalan etkilerini, dönemin baskıcı ortamının da etkisiyle değişik bir şekilde dillendirmiş olmasıdır. Bu dillendirmede en çok etkili olan sözcüğü “Mankurtlaşmak” sözcüğüdür. Baskı ve zulmün insanı benliğinden koparıp tamamen bilinci yitirerek köle haline girmesi şeklinde anlatılan mankurtlaştırmak tabiri bütün dünyaca Cengiz Aytmatov’un sayesinde bilinmeye başlamıştır.

Cengiz Aytmatov’un en önemli eseri Gün Olur Asra Bedel romanıdır. Roman aslında hem ismi hem de içeriği bakımından kozmik bir romandır. Bir günde bir asra sığan olayları çok ustaca ele almasıyla romanında dünya içinde paralel evren modellerinin oluşturmuştur.

Kitabın esas kozmolojik yönünü kitapta geçen Orman Göğsü gezegeninden olan insanlarla dünyalı astronotlar arasındaki diyaloglardır. Buna göre Amerika ve Rusya “Demiburg” olarak adlandırılan bir projeyi ortaklaşa gerçekleştirmişleridir. Burada “Tramplen” diye anılan yörüngede “Parite” diye bir uzay istasyonu kurulmuştur. Bu istasyon için Parite 1-2 ile Parite 2-1 olarak kodlanan iki görevli astronot veya kozmonot gönderilmiştir. Bu iki uzay adamının tanımlanmış görevi istasyon üzerinden maden kaynaklarını araştırmaktır. Proje normal seyrinde ilerlerken Parite 1-2 ve Parite 2-1’deki iki kozmonotla irtibat kesilir. Kayıp kozmonotlarla tekrar irtibat kurmak için iki astronot daha gönderilir.

 Sonradan uzaya gönderilen iki kozmonot ilginç bir gerçekle yüz yüze gelirler. Kayıp iki kozmonot “Orman Göğsü” diye bir gezegen keşfetmişlerdir. Bu gezegen şaşırtıcı bir güzelliktedir buradaki yaşam formları dünyaya çok benzemektedirler. Tıpkı sevgili Göktürk’ün “Son Çağrı” kitabında tasvir ettiği Niburu gezegeni gibi gezendir Orman Göğsü gezegeni. Orman Göğsü gezegeninde yaşayanlar da tıpkı Niburu gezegeninde yaşayanlar gibi oldukça gelişmiş bir uygarlığa sahiptir.

Orman Göğsü gezegeninde yaşayanlar aynı Niburular gibi dünya’ya yaşayan insanlardan daha uzun ömürlü daha gelişmiş fiziksel özelliklere sahiptir. Göktürk’ün kitaplarında belirtilen Niburular,   kendi gezegenleri için insanlardan yararlananmışlar, bunun karşılığı olarak insanları hem genetik olarak, hem de sosyal ve kültürel olarak geliştirmişleridir. Cengiz Aytmatov’un Gün Olur Asra Bedel romanı da benzer bir kurgu üzerine şekillenmektedir. Burada anlatılan Orman Göğsü gezegeninde yaşayanlar insanlara teknolojik yardım yapmayı ve yaşam standartlarını yükselmeyi teklif ederler.  Göktürk’ün kitaplarında belirttiği Niburu’dan gelen Anunnakiler, insanlara gen müdahalesi yaparak onları daha zeki canlılar haline getirmişleridir. Dünya’da gerçekleşen hemen hemen her buluşun altına Anunnakilerin katkısı bulunmaktadır. Yine Göktürk’ün kitaplarında dünyada bazı seçilmişlerin Annunakilerin yanında onlarla beraber insanlığın iyiliği ve huzuru için çalışmaya başladıkları sıkça anlatılmaktadır. Aytmatov’un kitabında da benzer hikâye bulunmaktadır. Orman Göğsü’ne giden kozmonotlar orada yaşamaya karar verirler ve Dünya’da yaşayanlara aralarındaki ihtilafları sonlandırmalarını, günlük siyasi çekişmelerin çok anlamsız şeyler olduğunu anlatırlar. Göktürk’ün kitaplarında Niburu gezegeninden gelen ENKİ’nin soğuk savaşın bitmesinde ve nükleer silahların azaltılması antlaşmasında etkili olduğu anlatılmaktadır.

Cengiz Aymatov’un Gün Olur Asra Bedel romanı ilk defa 1980 yılında yayımlanmıştır. Romanın yayımlanmasından yedi yıl sonra Sovyetler Birliği devlet başkanı Mikhail Sergeyevich Gorbachev ve ABD devlet başkanı Ronald Reagan arasında menzili 500 ile 5 bin 500 kilometre arasında olan ve karadan havaya atılabilen orta menzilli tüm nükleer ve konvansiyonel balistik füzelerin yasaklanmasını hedefleyen bir antlaşma imzalanmıştır. Gorbachev’un o yıllarda yaptığı bir demeçte, eğer dünya üzerindeki mevcut tehdidi görebilseydiniz aranızdaki bütün sorunları çözüme kazandırırdınız mealinde bir açıklama yapmıştır. Bu açıklama Aytmatov’un kitabındaki açıklamaya benzerlik göstermektedir.

Aytmatov, Gün Olur Asra Bedel romanında tam telaffuz etmese de büyük oranda Niburu gezegenini anlatmıştır. Romanın yazıldığı dönemde ne kadar yüksek bir öngörüye sahip olduğunu yaşanan siyasi ve teknolojik gelişmeler defalarca kanıtlamaktadır. Türk dünyasının gururu, dünyaca ünlü yazar Cengiz Aytmatov’un Gün Olur Asra Bedel romanını Enki’nin Kova çağının başlangıcının müjdecisi olarak değerlendirmek gerekmektedir. Roman içeriği aslında önümüzdeki yıllarlarda gündemi en çok işgal eden konuları kapsamaktadır. Gün Olur Asra Bedel romanı asırlarca gündemde kalacaktır.

Avrasyacılık, 1917 Rus Sosyalist devriminden sonraki göçmenlerin ideolojik ve toplumsal politik hareketidir. Bu hareket, Rus kültürünün, dünya kültürleri arasında Batı ve Doğu kültürleri özelliklerinin eşsiz bir karışımı olduğunu, bu yüzden aynı zamanda, hem Batıya hem de Doğuya ait olmakla beraber, gerçekte, ne Batı, ne de Doğu kültürü olduğunu iddia etmektedir.moskova-795x397
Bu hareketin temsilcileri, Rus ve dünya kültürü ve tarihinin en derin, metafizik problemlerine büyük ilgi göstermelerine rağmen, soyut düşünürler değildiler. Sadece felsefi (kültürel ve tarihsel) değil, somut insani bilimlere de meyilliydiler. Avrasyacılığın kurucuları olan filolog ve dilbilimci prens N.S.Trubetskoy (1890 — 1938), R.O.Yakobson ile P.N.Savitskiy (1895 — 1965), coğrafyacı ve ekonomist; P.P.Suvuçinskiy (1892-1985), müzik ve edebiyat eleştirmeni; G.V. Florovskiy (1893 — 1979), kültür tarihçisi, ilahiyatçı ve patroloji uzmanı; G.V.Vernadskiy (1877-1973), tarihçi ve jeopolitikçi; N.N.Alekseyev, hukukçu ve politoloji uzmanı, toplum tarihçisi; V.N.İlyin, D.Sviatopolk-Mirskiy’di. Adı geçen kişiler “klasik” Avrasyacılığın (1921-1929) kurucu temsilcilerindendir. Her biri, kendi kültürel-tarihsel bilgi ve tecrübelerine dayanarak, analiz ve genellemeler yaparak, Rusya ve dünya tarih ve kültüründeki Batı ve Doğu diyalektiğiyle ilgili tarih ve kültür felsefesi meselelerini ele almaktaydılar.
Avrasyacılık fikrini savunanlar ilk başlarda klasik Avrasyacılık olarak nitelendirilen dönemde bölgesel konjonktürel konularla ilgilenmişler ve buna uygun değerlendirmeler yapmıştır. Dünya şartlarının değişimine bağlı olarak klasik Avrasyacılar alan geliştirerek Yeni Avrasyacılık fikrini ortaya çıkarmışlardır. Yeni Avrasyacılık düşüncesinin ortaya çıkmasında Lev N. Gumilöv’in önemli katkısı olmuştur. Gumilöv, “Avrasyacıların ana tarihsel ve metodolojik fikirleriyle mutabıktı. Fakat onların içinde kendisi için en önemli soruya cevabı bulamıyordu: Etnoslar (milletler) arasında olumlu veya olumsuz komplimenterliğin sebebi nedir? (komplimenterlik, Gumilöv ile icat edilen terim; bir milletin düğer millete ve kültürüne karşı doğal olarak gösterdiği sempati veya antipatidir). Onun fikrine göre etnoslar, doğal teşekkül oldukları için uzaydan gelen “enerjik itkilerine” maruz kalıyorlar. Bu itkiler “pasyonarlık efektinin”, yani yüksek etkinliğin, aşırı gerilmenin sebebi oluyor. Bu durumlarda etnosların “jenetik mütasyonları” oluyor ve sonucunda özel mizaçlı ve üstün istidatlı insanlar, “pasyonariler” doğuyorlar. Onlar da yeni etnosların, kültürlerin ve devletlerin kurucuları oluyorlar.” Şeklinde ifade etmekteydi.
Konumuzun temelini oluşturan yeni Arayıcılığın ideolojisinin gelişim aşamaları ve yan akımlarını şu başlıklarda sıralayabiliriz:thumbmaker
1. Aşama (1985-90) “Sağcı Yeni Avrasyacılık” milliyetçi-muhafazakârlık hareketi.
2. Aşama (1991-1993) Yeni Avrasyacılık yurtsever muhalefetine yaklaşması
3. Aşama (1994-1998) Yeni Avrasyacılığın gelişmesi
4. Aşama (1998-2001) Yeni Avrasyacılık merkezi siyasi pozisyonuna gelmesi, yan politik kültür ve parti akımlarından ayrılma süreci bitmesi ve bağımsız bir akıma dönüşmesi
5. Aşama (2001-2002) “Radikal Merkez” pozisyonlarında “Avrasya” Rusya Toplumsal Siyasal Hareketinin kurulması.
6. Aşama (2002) “Avrasya” siyasal partisinin kurulması
7. Aşama (2016) Türkiye-Rusya yakınlaşması
Son 10 yılda yaptığı büyük atılımlarla dünya güçler dengesini değiştiren Rusya süper güç olma yolunda emin adımlarla ilerlemesi ABD’yi kaygılandırmıştır. 2004 yılından itibaren ABD Rusya’yı çevrelemeye başlamıştır. Ukrayna ve Gürcistan’da gerçekleşen kadife devrimler Rusya’ya yönelik ciddi tehditlerdi. Rusya adeta Karadeniz’in kuzeyine hapsedilmiş durumdaydı. Rusya 1990’lar sonrası yeniden yapılanma restorasyon dönemini Putin ile oldukça hızlı ve başarılı bir şekilde gerçekleştirdi. Kaynaklarını oldukça akıllı yatırımlarda kullanarak ülke ekonomisini hızlı bir onarım devresine soktu. Başta bilişim teknolojileri olmak üzere silah ve otomobil sanayiinde önemli atılımlara imza attı. Çin’in engellenemez yükselişi beraberinde Orta Asya Türk cumhuriyetlerinin önemli atılımlara imza atması sonucu Şangay işbirliği örgütünün AB ve ABD’ye alternatif olmasına sebep oldu.
AB ve ABD’nin geleceklerinin ciddi sorgulandığı günümüzde Rusya’nın süper güç olma yolundaki çabalarına tanık olmaktayız. Türkiye Cumhuriyeti kuruluşundan itibaren kendi bölgesinde önemli bir güç konumundaydı. Ancak AB ile ortaklık anlaşması çerçevesinde sürdürdüğü yarım asra dayalı mücadele Türkiye’yi bölgesel güç konumundan çıkararak bölgenin edilgen bir ülkesi haline getirmiştir. Hele hele ABD ile Sovyetler Birliği arasında gerçekleşen soğuk savaş döneminde Türkiye, ABD’nin ileri karakolu olarak görev almıştır. Böylece Türkiye bölgesel gelişmelerle ilgilenmek yerine ABD’nin rakiplerinden gelecek saldırılarla nasıl başa çıkacağını hesaplamakla vakit kaybetmiştir. ABD konusunda SSCB’nin açık meydan okumalarına ABD’den rahatlatıcı bir destek gelmemesi Türkiye’yi uluslararası alanda daha içe kapanık bir politika izlemeye sevk etmiştir. NATO üyesi olan Türkiye’nin en haklı olduğu davalardan birisi olan Kıbrıs meselende bırakın AB ve ABD’den yardım almayı, olanların saldırgan tutumlarından güç bela kendini koruyabilmiştir.
AB ve ABD sürekli Türkiye’nin aleyhine yönelik politikalar gütmüştür. Türkiye’nin iç meselelerin olan ve Türkiye’ye büyük bedeller ödeten PKK terörünün gizli ya da açıktan destekçisi durumundaki ABD ve AB Türkiye’yi hayal kırıklığına uğratmıştır. Ermeni meselesi AB ve ABD tarafından sürekli Türkiye’ye karşı bir sopa olarak kullanılmıştır. Türkiye’de rejim değişikliği hedefleyen dinci gurupların irticai faaliyetlerinin arkasında AB ve ABD’nin önemli desteklerinin olduğu yeni yeni anlaşılmaktadır.
Türkiye’de gerçekleşen 15 Temmuz FETÖ darbe girişimi bardağı taşıran son damla olmuştur. Rusya sürekli batı blokunun bölgesel istikrarsızlığa sebep olduğunu savunmakta ve kendi topraklarının güvenliğinin batı bloku tarafında çevrelendiğini bunun da kendisi için ciddi bir tehdit olduğunu iddia etmekteydi. Türkiye de artık batı blokunun Türkiye’yi tehdit ettiğini anlamış durumdadır. Bu nedenle Rusya ile Türkiye ortak tehdide karşı birlikte hareket etme yolunda ciddi adımlar atmaktadırlar. İlk etapta bölgesel ekonomik işbirliği çerçevesinde başlatılan ikili ilişkilerin siyasi, sosyal ve askeri alanda da sürdürülmesi beklenmektedir.dugin
Özellikle Rus siyaset bilimci Aleksandr Dugin tarafından geliştirilen yeni Avrasyacılık fikri, hayat bulmaya başlamıştır. Yeni Avrasyacılık ’da gelinen bu dönemi yedinci aşama olarak nitelendirmekteyiz. Nasıl Kurtuluş savaşı sırasında batı blokuna karşı mücadele eden Rusya ve Türkiye, çok büyük kazanımlar elde ettiyse günümüzde de batı blokuna karşı yolları kesişen bu iki bölgesel güç, işbirliği sayesinde önemli kazanımlar elde edecektir.
Yedinci Avrasyacılık dönemi Türkiye açısından ayrı bir öneme sahiptir. Yıllardır batı himayesinde sürdürülen politikalar Türkiye’yi bölgesinde yalnızlaştırmıştır. Neredeyse Türkiye’nin hiç dost komşusunun kalmadığı bu dönem, Türkiye sınırlarının kuruluşundan beri en çok tehdit edildiği dönemdir. Bu tehditlerin temelinde bölgesel ihtilaflardan daha çok bölge dışı batılı blokun etkisini görmek mümkündür. Türkiye ve Rusya’nın içinde yer aldığı bölgenin istikrara kavuşmasının tek bir yolu kalmıştır: o da Avrasyacılık fikrinin bölgede hayata geçmesidir. İki ülkenin menfaatine gerçekleşecek bu yapı bölge dışı batılı güçleri şimdiden rahatsız etmeye başlamıştır.