Etiket

sürdürülebilirlik

Tarama

Bir asırlık ömrünü asırlara sığmayacak çalışmalarla geçirmiş, asırlık sorunlarımızın çözümü için hayat boyu mücadele etmiş Toprak Dedemiz Hayrettin Karaca, ömrü boyunca mücadele ettiği toprağına kavuştu. Yerküre son yüz yıldır inanılmaz bir şekilde tahrip edilmektedir. Bu tahribat bizi en çok da çocuklarımızı etkileyecektir. Dünyada çevre konusunda ciddi çalışmaları yapıldığı dönemlerde Türkiye’de bu konularda Hayrettin Karaca gelene kadar fazla çalışma yoktu. Çevre adaleti, sürdürülebilir yaşam, sürdürülebilir kalkınma gibi kavramların dilimize yerleşmesinde Hayrettin Karaca’nın büyük katkıları olmuştur. 1990’dan sonra soğuk savaşın sona ermesiyle kapitalizm kesin hâkimiyetini ilan etmişti. Ancak kapitalizmin gerçek rakibinin doğa olduğunu ve doğal sistemlerin yok olmasının kapitalizmi yok edeceğini ilk duyuran Hayrettin Karaca olmuştur. Sürdürebilir yaşam konusunda, sayısız konferans yapan, kurduğu TEMA vakfı sayesinde çevre konusunda büyük bir farkındalık oluşturan Karaca, yaşam şekliyle de sürdürülebilir bir toplumun rol modelini olmuştur. Tüketim alışkanlıklarının gözden geçirilmesi gerektiğini dile getiren Karaca, hayatını en tasarruflu bir şekilde yaşamıştı. Giydiği elbiseden kullandığı eşyalara kadar doğaya en az atık ilkesini yerine getiren Karaca, sürdürülebilir bir kalınma için tüketim modelini hayata geçirmiş oluyordu. Ulu Önder Atatürk’ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti’ne gönülden bağlı olan, Atatürk ilke ve devrimlerinin savunucusu Hayrettin Karaca, Atatürk’ün “VATAN TOPRAĞI KUTSALDIR, KADERİNE TERK EDİLEMEZ!” sözünü hayat felsefesi haline getirmişti. Bu amaçla topraklarımızın korunmasının en başta erozyonla mücadele başlaması gerektiğine inanan Karaca, kurduğu TEMA vakfıyla erozyonla mücadele için ağaçlandırma konusunda toplumsal seferberlik hareketine öncülük etmişti. Bugün dikilen milyonlarca meşe ağacında Hayrettin Karaca’nın emeği vardır. Hayrettin Karaca, TEMA vakfı için “Kendini erozyon ve çölleşmeyle mücadelede bir toplumsal hareketi başlatmakta görevli saymakta, aynı zamanda da, toplumun davranış biçimini, çevreyi ve doğal varlıkları koruma şeklinde yönlendirmeyi hedeflemektedir.” İfadelerini kullanarak vakfın amacını belirmiştir. TEMA vakfının kuruluş amacı erozyonla mücadele için ağaç dikmektir. Türkiye’nin doğal şartlarına en uygun olan ağaç meşe ağacıdır. Zaten TEMA vakfı ile meşe ağacı özdeşleşmiştir. Vakfın simgesi de meşe yaprağıdır. Hayrettin Karaca’nın hedefi 10 milyar meşe ağacını Türkiye’ye dikmekti. Bu konuda ciddi çalışmalar yapılmıştır. Ancak daha yapılacak çok iş vardır. Hayrettin Karaca’nın meşe ağaçlarını erozyona karşı mücadele için seçmesinin sebebi bu ağacın Türkiye’nin doğal yapısına en uygun ağaç olmasıyla ilgilidir. Meşe ağacının Türkiye’de yetişen otuzun üzerinde türü vardır. Türkiye’nin her iklim bölgesine uyan bir meşe türü bulmak mümkündür. Örneğin karasal iklime uyum sağlamış meşe türleri Tüylü meşe ve Sapsız meşedir. Karadeniz ikliminde yetişen meşe türleri, Macar meşesi, Istıranca meşesi, Mazı meşesi, Saçlı meşe, Saplı meşe ve Tüysüz meşedir. Akdeniz ikliminde yetişen meşe türleri, Pırnal meşe ve kermes meşesidir. Günümüzde pek çok yerde ağaç dikme kapmayanları yapılmaktadır. Ancak bölgelerin iklim ve toprak yapısıyla hiç uyuşmayan ağaçlar yaygın olarak tek tip şeklinde dikilmektedir. Bu dikelen ağaçların pek fayda sağalamadığı ortadadır. Ağaç dikme konusunu en sistematik ve bilimsel bir şekilde Hayrettin Karaca’nın kurduğu TEMA vakfı meşe ağaçlarıyla yapmaktadır. Hayrettin Karaca’nın ömrünün büyük bir bölümü Türkiye’nin botanik laboratuarı durumundaki Artvin’de geçmiştir. Artvin’in doğal ve ekolojik hayatı Karaca’yı derinden etkilemiştir. Türkiye’nin doğal zenginliklerinin kullanılması ve halkın refahının artırması hamlesi sürdürülebilir kalınma ilkesiyle uyumludur. Böylece, hem ekonomik kalkınma gerçekleşecek, hem de doğal çevre korunacaktır. Hayrettin Karaca’nın sürdürülebilir kalkınma modellerine en iyi örneklerden birisini Artvin’in Camili köyü ya da yerel ismiyle Macahel köyünde yaptığı kırsal kalkınma projesidir. Camili’de hem doğal çevre korunacak hem de doğal çevrenin unsurlarının bir pazar aracına dönüştürülmesi projesi olan Kafkas Ana Arı üretimi çok başarılı bir şekilde gerçekleştirilmiş ve yöre halkına büyük ekonomik katkılar sağlamış bir projedir. Kafkas Ana Arı projesi daha sonra Edirne ve Doğu Anadolu Bölgesi’nde de uygulanmış, buralardan da büyük verimler alınmıştır. Kırsal kalkınma için milat olan Kafkas Ana Arı projesinin tüm Türkiye’de yaygınlaştırılması ülkemizde kronikleşen pek çok soruna kalıcı çözümler getirecektir. Hayrettin Karaca, doğa sevgisinin doğayı iyi bilmekten geçtiğine inanan birisidir. Doğa bilgisinin gelişmesi için Türkiye’nin ilk özel arberetumunu Yalova’da kurmuştur. Yılda pek çok ziyaretçi ve araştırmacıya ev sahipliği yapan arberetumda, 14000 türün üzerinde bitki çeşidi bulunmaktadır. Yılda iki kez yayınlanan Arberetum Magazin’i ile bilim insanlarının araştırma ve görüşlerini yayımlanmaktadır. Karaca’nın kurduğu arberetum gerek Türkiye, gerekse de Dünya için önemli gen koruma merkezidir. Hayrettin Karaca’nın kurduğu TEMA vakfının Bolu Aladağlarda kurduğu mera ıslahı sahası ve eğitim kampında çok sayıda toplantı ve seminer düzenlenmiştir. Verilen eğitimlerle erozyonla mücadele ve doğa bilinci konusunda bilgilendirme yapılmaktadır. 97 yıllık hayatını Türkiye’nin doğal çevresini korumaya ve yaşatmaya adayan Hayrettin Karaca’ya sayısız ödül verilmiştir. Bu ödüller içerisinde üniversitelerin verdiği ödüller, Birleşmiş Milletler çevre programları tarafından verilen ödüller ile çeşitli meslek odaları tarafından verilen ödüller önemli yer tutmaktadır. Hayrettin Karaca’ya verilen en anlamlı ödül 1998 yılında Türkiye Çocuk Dergisi tarafından Babalar Günü nedeniyle “Toprak Baba” unvanı ödülüdür. Hayrettin Karaca’nın kurucuğunu ve başkanlığını yaptığı TEMA vakfı çevreyle ilgili sayısız eserin Türkçeye çevrisini yaparak yayımlamıştır. Bu çevriler arasında en önemlisi her yıl düzenli olarak çıkarılan WORLDWATCH enstitüsünün hazırladığı DÜNYA’NIN DURUMU serisidir. Bu kitapların pek çoğunun sunuş kısmını Hayrettin karaca kaleme almıştır. Ayrıca TEMA vakfı TÜBİTAK ile işbirliği yaparak çok sayıda kitap yayımlamıştır. Bir asra ulaşan mücadele dolu hayatı bizlere hayatın gerçek gündeminin ne olduğunu anlamamızı sağlayan Hayrettin Karaca eserleriyle hep aramızda olacaktır. Geleceğimiz için, çocuklarımız ve vatanımız için Toprak Dede’nin yolundan gitmemiz bir zorunluluktur.

Küreselleşme sınır tanımaz bir hızla gelişirken insanın yaşamsal sınırları giderek daralmaktadır. Kırsaldan kente doğru yönelen yoğun göç dalgasını da içine katarsak küreselleşme hem üretim tarzlarında hem de kültürel alanlarda tek tip bir yapılanmaya evrilmektedir. Geleneksel üretim tazları terk edilerek tamamen piyasacı bir anlayışa göre şekillenen üretim biçimleri sağlığımızı ciddi derecede tehdit etmeye başlamıştır. Yerelde oluşan çok zengin kültürel birikim, popüler kültüre dönüşmekte ve insanlarda tüketime dayalı ortak bir yapıya bürünmektedir.
Küreselleşme sanki yeni bir din haline gelmiş ve bu dinin mabetleri de AVM’ler olmuştur. Her gün milyonlarca insan bu AVM’leri tavaf etmektedir. Yerele ait her şeyin acımasızca yok edildiği bu yeni düzende, insanlar geleneksel üretim biçimlerine dönme arayışı içine girmişlerdir. Çünkü kalabalık kentlerde gürültü kirliliğinden hava kirliliğine, sağlıksız gıdalardan sağlıksız su tüketimine kadar pek çok şeyle mücadele etmek zorunda kalmışlardır. Kanserojen maddelerin tüketimine dayalı kanser vakalarında görülen inanılmaz artışlar insanlığı tedirgin etmektedir. Piyasacı yaklaşımların getirdiği yoz- dejenere kültür, kentlerde ciddi suç patlamalarına neden olmaktadır.
Çözümsüzlüğü üreten kapitalist sistem, kendi içinde bu sisteme direnme isteğinde bir gurup ortaya çıkarmıştır. Bu Grup Küresel Ekoköyler Ağı (GEN)’dır. Bu açıdan baktığımızda ekoköylerin toplumdaki hasarı onarma ve gezegenimizin limitleri dahilinde yaşama konusunda bize yol göstereceğini söylemek yanlış olmaz. Ekoköyler dünyayı etkileyen çevre hareketlerinin çok önemli bir ayağıdır ve geleneksel yaşam şekillerinin yeniden canlandırılması için yerelin canlandırılması amacındadır.
Ekoköyler tam teşekküllü toplumun küçük birimlerini oluşturacak şekilde tasarlanmıştır. İnsan etkinliklerinin zararsız bir şekilde doğa ile bütünleştiği, sağlıklı insan gelişimini destekleyen, başarılı bir şekilde kesintisiz olarak sürebilecek yerleşimler elde etmek ekoköy sakinlerinin hedefleridir.
Ekoköylerde temel amaç çevrenin iyileştirilmesidir. Sosyal yaşamanın güçlendirilmesi adına ortak yaşam alanlarını çoğaltmaya ve bireysel eşya kullanımını en aza indirmeye çalışırlar. Böylece doğadan daha az madde temin ederek daha fazla kişinin yararlanması sağlanır. Yerel üretimler desteklenerek yerel ekonomiler canlandırılmaya çalışılır. Yerel ekonomilerin canlandırılması, ulaşım giderlerinde ciddi azalmalara sebep olacağından ürünler de ucuz elde edilebilmektedir. Ulaşımdan kaynaklanan çevreye salınan karbon miktarlarının azalması küresel iklim değişkelikleriyle mücadelede iyi bir etki yaratacaktır.
Eköyle klasik köy anlayışından faklı bir yapıdadır. Ekoköy hareketinde bilim, teknoloji ve eğitim bir kent ortamını aratmayacak kadar yoğundur. Birçok ekoköy üniversitelerle işbirliği yapmaktadır. Yine köylerin çoğunluğu kendi elektriğini yenilenebilir ve tükenmez enerji kaynakları olarak nitelendirilen güneş ve rüzgâr enerjisinden elde etmektedir. Ekoköylerde tiyatro, konser ve toplantı gibi faaliyetler günlük hayatın sıradan faaliyetleri arasında yer alır.
Ekoköyler, orada yaşayanların temel ihtiyaçlarını kendi imkânlarıyla karşılama anlayışına dönük üretim yapan yerlerdir. Bu yerler,  çevrenin koşulları göz önünde bulundurularak toprağa dayalı organik üretim yaparlar. Köylülerin ihtiyaçlarını karşılamak için ortak bankaları ve kendilerine ait para birimleri bile vardır. Kurulan ağlar sayesinde ihtiyaç fazlası ürünler satılarak köye ekonomik kazanç sağlanır.
Ekoköyler dünyanın pek çok yerinde bulunmaktadır. Bu yerler arasında en meşhurları, Hindistan’daki Auroville, Senegal’daki Mbam ve Faoune, Almanya’daki Sieben Linden, ABD’deki Ithaca ve Brezilya’daki Ecoovila ekoköyüdür. Bu ekoköyleri kısaca incelemekte fayda vardır.
Hindistan’daki Auroville ekoköyünde ilk yerleşenler su pompası ve enerji üretmesi için araziye yel değirmenleri monte etti. Köylüler, güneş enerjisi ve biyokütle elde etmek için çok çalıştı ve bu çabalarının sonunda Auroville, Hindistan’daki en büyük alternatif enerji sistemleri merkezi haline geldi. Bu alternatif enerji sistemleri arasında en dikkat çekeni monte edildiğinde mutfak çatısından günde 1000 öğün yemek pişirmeye yetecek enerjiyi üreten 15 metre çapındaki güneş toplayıcısıdır.
Almanya’daki Sieben Linden ekoköyünün elektrik enerjisini fotovoltik paneller karşılamaktadır. Sıcak su ihtiyacı için güneş enerjisi kullanılmaktadır. Köy kendi sebze ihtiyacının %75’nin kendi imkanlarıyla organik üretimle elde etmektedir.
ABD’deki Ithaca ekoköyünde en dikkat çeken uygulama, sahip olunan arabaların ortak kullanımını sağlayan araba havuzudur. Böylece daha az araçla daha fazla iş yapma imkânı elde edilmiştir. Ithaca ekoköy arazisinin %95’inde organik tarım, otlak, orman arazisi ve sulak alan için ortak alanlar mevcuttur. Burada yaşayan bir aile ekoköy destekli bir üretimle haftada 1000 kişiyi besleyecek sebze ve meyve üretebilmektedir.
Brezilya’daki Ecoovila ekoköyünde bütün evler güneş enerjisinden en iyi şekilde yararlanmak için güneşe göre konumlandırılmıştır. Güneşten elde edilen enerjiyi gece de kullanmak için şömineli merkezi bir ısıtma sistemi tasarlanmıştır. Sıcak su genelde güneş panellerinden elde edilmektedir. Evler,  klima kullanımına gerek kalmayacak şekilde tasarlanmıştır. Evler, yer altı bölümleriyle yüzeydeki kanallardan geçen hava akımlarıyla serinletilir. Ayrıca, yazın evlerin serin kalmasını sağlayan estetik görünüme sahip çim çatılar kullanılmaktadır. Kanalizasyon sistemi biyolojik bir arıtma sistemi olan sazlıklar vasıtasıyla arıtılır. Arıtılan sular bahçelerde yetiştirilen ürünleri sulamakta kullanılır.
Örneklerde görüldüğü gibi ekoköy sakinleri birlikte yemek yiyen, araç gereçlerini ulaşım vasıtalarını ortak kullanan dayanışma ruhunun üst seviyede olduğu mutlu insanlardır. Çevrenin temiz, yiyeceklerin temiz ve sağlıklı olduğu huzur dolu alanlar aslında pek çoğumuzun hayalini ettiği yerledir. Bir nevi post-modern İMECE merkezleridir. Ekoköyler şehirlerin yoğunluğundan ve stresinden kurtulacak yerler olduğu gibi dünyanın küresel iklim değişikliklerine karşı mücadele edilecek yerledir.
Ülkemizde henüz kurumsal bir ekoköy sistemi yok, ama insanlarda eko-evlere doğru yoğun bir ilginin olduğu gözlemlenmektedir. Eko-evlerin ilerde ekoköyleri dönüşmesi gerekmektedir. Hatta eko-şehirler de olmalıdır. Yoksa çocuklarımıza bırakacağımız bir çevremiz olmayacağı gibi, kendi yaşam alanlarımızı da kaybedeceğiz.

Günlük siyasi tartışmalar içerisinde her kesimden şaşalı mağduriyet edebiyatlarını dinlemekteyiz. Ancak hayatımız için, geleceğimiz dolayısıyla çocuklarımız için en büyük güvencemiz konumunda olan ağaçların mağduriyeti üzerinde fazla durulmamaktadır. Her siyasi oluşum geleceğe yönelik birçok proje geliştirirken, geleceğimizin teminatı ağaçlar konusunda, bir bakış açısının bulunmaması çok manidardır.

227009-agac-ve-cocuklarAğaçlarla ilgili kamusal ya da kitlesel ilgisizlik bireysel olarak da devam etmektedir . Örneğin hemen hemen her aile mümkün olduğu kadar çocukları için yatırım yapma gayretindedir. Ebeveynler, bütün çabalarının çocuklarının geleceğini kurtarmak amacında olduğunu belirtirler. Hatta çocukları için özel emeklilik ya da sigorta fonu oluştururlar. Kazançlarının bir bölümünü çocuklarının geleceği için ayırırlar. Özellikle çocukların iyi bir meslek sahibi olmaları için eğitme büyük fonlar ayırırlar. Buraya kadar bahsettiğimiz konu çocukların gelecekleri için yapılan çabalarla ilgilidir.

Ancak söz konusu çocukların geleceği olduğuna göre, çocuklarımıza gelecekte şimdiki gibi temiz bir hava, temiz bir su, tarımsal üretim yapılabilecek toprak, sağlıklı gıda bulabileceği yerler verebilecek miyiz? Madem her şeyi çocuklarımız için yapıyoruz. Çocuklarımızın sağlıklı bir çevreye ihtiyaç duyduğunun farkında değiliz. Çoklarımız gelecekte iyi bir meslek sahibi olabilirler, birliklerimizi kullanarak yeterli bir mal varlığına ulaşabilirler, barınacakları iyi bir evde yasabilirler. Ancak, en temel yaşam ihtiyaçlarını karşılayacak iyi bir çevreye sahip olabilecekler mi? 8p5xq

Aslında gözden kaçırdığımız bu soru, gelecekte çocuklarımızın en büyük sorunu olacak. Çocuklarımız büyüdüğünde bize hesap sormaya başlayacaklar. “Neden biz, sizler gibi temiz su, sağlıklı ve lezzetli gıda ve temiz bir hava bulamıyoruz” diye hesap soracaklar. O zaman bizler, “iyi de senin bir evin var, bir mesleğin var mı diyeceğiz?” Korkarım bu savunmamızın altında ezileceğiz.
Gelecek için yapılacak en önemli yatırım ağaç olmalıdır. Bu nedenle ağaçların sayılmayacak kadar çok faydalarından bazıları şöyledir:
• Ağaçların canlılara en büyük katsı oksijen üretmeleridir. Yapılan incelemelere göre göre yetişkin bir ağaç günlük 72 kişinin ihtiyacını karşılayacak kadar oksijen üretir.
• Ağaçlar, havayı serinletir. Küresel ısınmaya karşı alınabilecek önemli tedbir ağaç dikmek olmalıdır. Yine yapılan araştırmalar göre gelişmiş bir ağaç tek başına beş tane beş bin walltlık klimadan daha fazla serinletici etki yapmaktadır.
• Ağaçlar havayı temizler.
• Ağaçlar, suyu emerek sel oluşumunu engeller.
• Ağaçlar birçok canlıya ev sahipliği yaparak ekosistemi korur.
• Ağaçlar rüzgârlara bir perde görevini üstlenerek, rüzgârların şiddetli etkilerini engeller.
• Ağaçlar toprağı tutarak toprağın aşınmasını engeller.
• Ağaçlar kökleri yoluyla kayaları parçalayarak toprak oluşumunu kolaylaştırır.
• Ağaçlar kökleri yoluyla toprağın havalanmasını sağlar
• Ağaçların atıkları toprağın verimini artıran humusa dönüşür.
• Kışın ağaçların yaprakları toprağın yüzeyini bir yorgan gibi kaplayarak, toprağın donmasını engeller
• Ağaçlar ses perdesi görevini üslenirler. Özellikle büyük şehirlerdeki gürültü kirliliğine karşı en büyük tedbir ağaçlardır.
• Ağaçlar, çok büyük bir ekonomik sektör durumundadır. Ormanlar iyi değerlendirildiğinde ülke ekonomisine çok büyük katkılar sağlayabilir. Örneğin Finlandiya’da ormanlardan yılda 50 milyar dolar gelir elde edilmektedir.
• Ağaçlar, şehirlerde betonlaşma nedeniyle aşırı ısı birikimini engeller.
• Ağacalar, doğal sağlatım alanlarıdır. Psikolojik kökenli birçok hastalığın tedavisinde ağaçlı ortamlar daha etkili olmaktadır.
• Ağaçlar yer altı su kaynaklarını beslerler.
• Ağaçlar, reçineleri sayesinde ilaç yapımında kullanılır.
• Günlük hayatta vazgeçemediğimiz kâğıdın hammaddesi ağaçlardır.
Daha sayamadığımız birçok unsur ağaçlar sayesinde gerçekleşir. Günümüzde modern kentleşmede ağaçlar önemli bir göstergedir. Modern kentler artık yüksek binalarına göre değil, sahip olduğu devasa parklara göre anılmaktadır. Ağacı sadece yakacak odun olarak görmek geri kalmış toplumlara özgü bir tutumdur.
Bizim ve geleceğimiz için hayati önleme sahip ağaçlar, gerek bilinçsizlikten, gerek işin kolayına kaçma anlayışından, gerekse de aşırı kazanma hırsı yüzünden tahrip edilmektedir. Kendi geleceğini bile bile yok eden başka bir canlı türü yoktur. Bir ağaç en az yüz yıllık geleceği garantilemek anlamına gelmektedir.cevre-bilinci-12
Günümüzde ağaç tahribi çok ciddi boyutlara ulaşmışımdır. Bununla ilgili verilere bakacak olursak karşımıza oldukça karamsar bir tablo çıkmaktadır: ABD’deki Yale Üniversitesinden bilim insanları tarafından yapılan ve “Nature” dergisinde yayımlanan araştırmaya göre, Dünya’da 3 trilyondan fazla ağaç bulunmakta ve kişi başına 422 ağaç düşmektedir.
Her yıl yaklaşık 15 milyar ağacın, tarım arazisi açma, kötü orman yönetimi, yangınlar gibi nedenlerle yok edildiği vurgulanan araştırmada, ilk uygarlıkların 11 bin 700 yıl önce ortaya çıkmasından bu yana yeryüzündeki ağaç sayısının, yüzde 46 oranında azaldığına dikkat çekildi.

Bir ağacı kesmenin telafisi zannedildiği gibi kolay değildir. Örneğin yetişkin 100 yaşındaki bir ağaç kesildiğinde onunla aynı işlevi yapmak için 2700 yeni ağaç dikmek gerekmektedir. Bu da bize ağaç kesmenin ne kadar maliyetli olduğunu göstermektedir. Ağacı sadece odun olarak değil de sağladığı yan unsurlarla değerlendirdiğimizde ağaç kesiminin ekonomik olarak korkunç maliyetlere ulaştığı görülmektedir. Örneğin sel felaketlerinin artmasıyla ağaç kesimi arasında paralellik bulunmaktadır. Ya da solunum yolu hastalıklarının artmasıyla ağaç tahribi arasında yakın ilişki bulunmaktadır.
Hem ekonomik olarak gelişmek hem de güzel ve sağlıklı bir çevrede yaşamak ağaç temelli ekonomiler sayesinde mümkün olabilir. Sürdürülebilir kalkınma dediğimiz bu modeller çevreci kalkınma biçimidir. Dünya kaynakları fazlasıyla insan ihtiyaçlarını karşılamaya yeterlidir. Ancak, gelir dağılımındaki adaletsizlik, aşırı kazanma hırsı ve bilinçsizlik doğal dengenin sigortası durumdaki ağaçları yok etmektedir.
Sonuç olarak, çocuklarımızın sağlığı ile doğanın sağlığı aynıdır. Ne kadar sağlıklı bir doğal çevremiz varsa o kadar sağlıklı ve mutlu çocuklarımız olacaktır. Çocuklarımızın geleceği uğruna ağaçları koruyalım.