Coğrafya insan hayatının şekillendiği bir alandır. İnsanların karakteri büyük bir oranda yaşadığı coğrafyaya göre şekillenir. Coğrafi şaftlar insan temelli başlayarak toplumların yapısını da şekillendirebilir. Bu nedenle gelenek görenekler, inanışlar ve toplumsal normlar coğrafyanın izlerini taşıyabilirler. Türk tarihi de, Türklerin yaşadığı coğrafyanın derin izleriyle kaplıdır. Her şeyden önce Türkleri mücadeleci kılan yaşadığı coğrafyanın zorluklarından kaynaklanmaktadır. Ayrıca Türklerin yaşadığı çevrenin oldukça elverişli şartlara sahip olması da onu koruma duygusu nedeniyle Türklerin mücadeleci yönlerini geliştirmiştir.
Bu yazımızda, tarihi algı biçimlerimizden kaynaklanan bazı sıkıntıların günümüz olaylarındaki aksaklılara neden olduğu gerçeğinden hareket edilecektir. Bir kere Türk tarihi 600 yıllık veya 1400 yıllık bir tarih değil, en az 10.000 yıllık bir tarihtir. Tarihi ideolojik veya inanç boyutunda kesintiye uğratmak bilimin doğasına aykırı olduğu gibi milleti oluşturan tarih birliği vasfına da ihanettir. Bu durumu ilk anlayan büyük önder Atatürk’tür. Aslında O’nun öngörüleri çağımızın çok ilerisinde olduğu gibi, öngörülerinin temeli de bizim tarih algımızın göremeyeceği kadar derin ve köklü bir yapıdadır. Atatürk’ün, “Anadolu 7000 yıllık Türk beşiğidir” Anadolu’daki Türk varlığının Malazgirt Meydan Savaşından çok öncelere dayandığını göstermektedir. Tarihimizde aradığımız kahramanlar sadece birkaç yüzyıllık gerilerde değil binlerce yıl öncesinde yer almaktadır. Sanılanın aksine tarihi kahramanlarımız sadece erkeklerden ibaret değildir. Tarihe damga vurmuş çok önemli kadın kahramanlarımız da bulunmaktadır. Bu kahramanlardan biri Kafkaslar’da yaşamış Tomris, diğeri ise Ege tafralarında yaşamış Artemisya’dır.
Tomris, Hazar gölünün günbatısı yönünden Kafkasları içine alan uçsuz bucaksız bir ovada kurulmuş Massaget’lerin prensesidir. Massaget’ler, kocasının ölümünden sonra tahta geçmiş olan bir kraliçe Tomris tarafından yönetilmekteydi.
Perslerin imparatoru Kiros, Tomris’e elçiler göndererek kendisiyle evlenmeyi çok istediğini bildirdi. Ama Tomris biliyordu ki, onun asıl istediği kendisi değil, Massaget krallığı idi. Bu yüzden evlenme isteğini geri çevirdi. Kiros, istediğini kabul ettiremeyince ordusunu Aras nehri üzerine sürdü ve orada savaş hazırlıklarına başladı. Bunun üzerine Tomris, Kiros’a elçiler göndererek açıkça meydan okudu. Bunun üzerine Kiros,Tomris’e geri çekilmesini, çünkü ırmağı kendisinin aşacağını ve ona karşı yürüyeceğini bildirdi. Tomris, başta yaptığı öneriye uyarak geri çekildi, Kyros, krallığın yönetimini oğlu Kambyses’e bıraktı, Kroisos’u da ona emanet etti ve eğer Massaget’lere karşı açtığı sefer kötüye dönerse, onu elden geldiğince hoş tutması için sıkı emir verdi; bu emri verdikten sonra onları ülkesine gönderdi, kendisi de ordusuyla birlikte ırmağı aştı.
Kiros bir savaş hilesi düşündü. İlk önce arkerlik yeteneği zayıf genelde ayak takımından olan bir birliği Tomris’in üzerine gönderdi. Tomris’in oğlu Spargapises, ordunun üçte birlik kuvvetiyle Kiros’un çapulcu birliğinin üzerine yürüdü. Onları kısa sürede bozguna uğrattı ve zafer sarhoşluğuna kapılıp eğlenceye koyuldu. Bunu gören Kiros ani bir baskınla Tomris’in oğlunu esir aldı.
Kraliçe Tomris, ordusunun ve oğlunun başına gelenleri öğrenince Kiros’a bir haberci saldı ve çok sert bir mesaj gönderdi: “Kana doymayan kanlı katil Kyros, bu başarıyla şişinme; bu zaferi, içtiğiniz zaman sizin de aklınızı başınızdan alan, damarlarınıza indiği ölçüde ağzınıza kötü sözler çıkartan üzüm kazandı. Bu zehirdir diyorum, seni hilebazlıkla oğlumun efendisi yapan; bu güçlerin ölçüştüğü savaş değildir. Bak şimdi sana güzel bir öğüt vereyim, beni dinle, oğlumu bana geri ver, bir şeyler karıştırmadan çık git bu topraklardan, Massaget ordusunun üçte biri üzerinde kazandığın kaba zaferle yetin. Ama eğer bu dediğimi yapmazsan, Massaget’lerin efendisi olan Güneş adına ant içerim ki, kan dökmeye doymayan adam, seni ben kanla doyuracağım.”
Elçinin bu sözlerini Kiros önemsemedi. Kraliçe Tomris’in oğlu, Spargapises bağları çözülüp elleri serbest kalınca, hemen kendini öldürdü. Tomris, oğlunun öldüğünü öğrenince bütün kuvvetlerini topladı, Kiros’un üzerine yürüdü. Uzun süren kanlı çatışmanın sonunda Tomris, Kiros’un birliklerini bozguna uğratıp Kiros’u ölü ele geçirdi. Böylece Tomris dönemin şartlarına dünyanın en güçlü ordusunu yenilgiye uğratmış oldu.
Bu savaş günümüzde kadını eksik veya yetersiz gören anlayışa verilecek en güzel cevaplardan biridir. Kadını ikinci sınıf yerine koyan anlayışın hüküm sürdüğü toplumlar asla ama asla Tomris gibi karhamalar çıkaramazlar.
Gelelim şimdi Anadolu’da çıkan güçlü kadın karakterlerinden ikincisi olan ARTEMİSYA’ya… Artemisya tarihte bilinen ilk kadın amiraldir ve Karya denilen Dalaman Çayından başlayıp Aydın’ı kapsayan yerin prensesidir. Kayra’nın ilk başkenti Milas’tır. Sonrasında ise Halikarnassos (Bodrum) başkent ı olmuştur. Kayra denizcilikte çok ileri bir toplum haline gelmişti ve ana erkil bir yapıda Kadınlar tarafından yönetilmiştir. Kayralıların Türk kökenli olacağı konusunda iddialar bulanmaktadır. Bu iddiaların temeli Kayralıların Etrüslerden geldiği iddiasıdır. Ünlü tarihçi Heredot’a göre Etrüskler Anadolu’dan (Lidya) İtalya’ya göç etmişlerdir, bunun yanı sıra pek çok tarihçi de Etrüskler ile özellikle Truva başta olmak üzere Anadolu uygarlıklarının âdetleri arasında bağ kurmaktadır. Bu sebeplerden dolayı Etrüsklerin kökeninin Küçük Asya yani Anadolu uygarlıklarına dayandığını savunurlar. Dolayısıyla Etrükslerin Türk kökenli olması Kayralıların Türk olduğu kanısını güçlendirmektedir. Şayet Türk olmasalar bile bizim coğrafyada yaşamış ve bu coğrafyaya iz bırakmış bir toplum olmaları nedeniyle bizi yakından ilgilendirmektedir.
M.Ö. 480 yılında Kayralıların kralı ölmüştü. Kralın oğlunun yaşı küçük olduğu için ülkeyi Artemisya yönetmeye başlamıştı. Artemisya girişken bir ruha ve erkekçe bir korkusuzluğa sahip bir kadın olarak anılıyordu. Artemisya, Lygdamis’in kızıydı. Baba tarafından Bodrumlu, ana tarafından Giritliydi. Büyük Pers kralı Xerxes’in Yunanistan seferine amiral olarak katılmıştır. Beş gemi ile savaşa katılmıştı. Gemileri ve savaşçıları çok ünlüydü. Pers kralına en iyi fikirler veren oydu.
MÖ.480 yılında Persler ve Yunanlılar arasında tarihte bilinen ilk deniz savaşı olarak anılan Salamis Savaşı yapıldı. Yunanlılar Salamis adası yakınlarına çekildikten sonra Pers donanmasına karşı üstün geldiler. Pers gemilerinin hepsi batırıldı. Savaşı kıyıdan izleyen Pers kralı Xerxes Yunanistan’ı terk etmek zorunda kalmıştır. Beş gemisiyle Pers donanmasına katılan Artemisia, kahramanca savaşarak bu savaşta hiçbir kayıp vermeden Yunan donanmasını yarıp geçmeyi başarmıştır. Dönemin şartları değerlendirildiğinde Pers ordusunun tamamen yok olmasına karşın Artemisya’nın kayıp vermeden çekilmesi önemli başarıdır.
Anadolu tarih boyunca hep mücadele ve savaş alanı olmuştur. Anadolu da pek çok kahraman, komutan ve devlet adamı çıkmıştır. Bunlar içerisinde en önemlisi ve en sonuncusu Mustafa Kemal Atatürk’tür. Atatürk’ün verdiği ulusal kurtuluş savaşının dünyada eşi benzeri yoktur. Atatürk’ün karakterini en iyi betimleyen kavram bağımsızlıktır. Ulusların, devletlerin bağımsızlığının temelinin bireyin bağımsızlında olduğuna inanmaktadır. Bu denenler Atatürk mücadelesinin büyük bir bölümünü bireylerin bağımsızlığı esasına göre yapmıştır. Bireylerin bağımsızlığında ise en önemli ayak kadınların bağımsızlığıdır. Atatürk Türk kadının bağımsızlığı tekrar elde etmesi için çk yoğun bir mücadele gerçekleştirmiştir. Aslında Atatürk’ün amacı kadınlarımızı Artemisya ve Tomris gibi güçlü bireyler haline getirmekti. Türk kadınını öven ona itibar kazandırmaya çalışan onlarca sözünde büyük önderin bu mücadelesini bulmak mümkün olmuştur.
Kadına değer veren toplumların medeniyet seviyesinde ne durumda olduğu açıkça anlaşılmaktadır. Türkiye Cumhuriyetinin en ihtişamlı dönemi hiç şüphesiz ki Atatürk dönemidir. Ancak Cumhuriyet tarihimize baktığımızda hiçbir dönem kadınlarımız Atatürk dönemi kadar hak elde edememişlerdir.
Tomris ve Artemisya örnekleri de göstermektedir ki kadın asla eksik yaratılmamıştır. Kadının aklı kısa değildir. Bilakis kadının aklını kısa görenlerin aklından şüphe etmek gerekir. 20. Yüzyılın en büyük lideri Atatürk, kadının değerini anlayan sayılı liderlendendir. Bu da bize verilmiş bir ödevdir. Toplumlumuzun temeli kadındır..
Tarihin tozlu sayfaları arasında kalmış, Massagetlerin Kraliçesi “Tomris’i anlamak Türk tarihinin kökeninde kadınların ne kadar önemli bir ere sahip olduğunu idrak etmemizi sağlayacaktır. . Massagetlerin İskitlerin (Skythler) bir kolu olduğu gibi bir Azeri aşireti olduğu iddiaları da bulunmaktadır. Bu durum da Massagetlerin Kraliçesi Tomris’in Türk kökenli olduğunu kanıtlamaktadır. Bir taraftan günümüzden 2545 yıl öncesine yani M.Ö. 529 yılında dönemin şartlarında dünyanın en güçlü devleti olan Perslere diz çöktüren Tomris, diğer taraftan da dönemin en güçlü devletlerine diz çöktüren Mustafa Kemal Atatürk’ün tarihe iz bırakan özelliklerine bakmakta fayda vardır.
Tomris, eşini kaybettikten sonra tek uğraşı oğlu Spargapises’in eğitimi olmuştu. Oğlunu bir an önce ülkeyi yönetecek kıvama getirme gayreti içerisindeydi. Anca ülke yönetimini de aksatmadan gelişmeleri yakından takip etmekteydi. O dönemde ülke için en büyük tehdit olan Pers Ordusu’nun Aras Nehrine doğru ilerlemesi Tomris’i harekete geçirdi.
Kendi ordusunun kurmaylarıyla yapılan toplantı sonucunda Perslilere barış teklif etme kararı çıkmıştı. Şimdi ise bir metin yazması ve Perslilerin Büyük Kralı Kiros’a yollaması gerekiyordu. Bu metni yazarken en ufak korku ibaresi olmamalıydı. Hem cesur bir metin olmalı hem de barışa razı edici bir tarz kullanmalıydı. Aklında onlarca fikir uçuşuyordu ama bu fikirlerden en öne çıkanı Kiros’un evlilik teklifiydi. Kiros’un bilmem kaçıncı eşi olup ülkesini Kiros’un eline verirse halkını büyük bir kırımdan kurtarabilirdi. Kiros’un Babillilere yaptıkları ortadayken böyle bir fedakârlık yapmalı mıydı? Ancak az sonra bu düşünce uçup gitti. Çünkü bunun bir hile olduğu besbelliydi. Şu anda savaşarak belki ölmek vardı evet ama diğer türlüsü sadece Kiros’un inisiyatifine kalacaktı.
Bunun üzerine yazıcılarını çağırttı ve Pers imparatoru Kiros’a açıkça meydan okuyan bir mektup yazdırttı. Tomris’in ültimatomundan sonra Pers ordusu Aras’ın öbür yanına geçti ve ordugâh kurdu. Kiros, ordususun önüne çapulcu takımını koydu ve asıl vurucu gücü nehre doğru geri çekti. Amacı Massaget’leri yani Tomris’in ordusunu bu çapulcu takımıyla o yoracak sonra da asıl vurucu güçle üstlerine yürüyüp işi bitirecekti.
Savaş hazırlıkları artık bitmişti ve son hazırlıklar için tüm komutanlar kraliçe çadırında toplanmıştı. Tomris arkadaşları ve komutanlarıyla vedalaştıktan sonra ordunun önüne çıktı ve şanına yaraşır bir konuşma yaptı. Konuşmasında bu hat aşılırsa geride bekleyen annelerin ve kızların uğrayacağı tecavüzleri, erkek çocukların hadım edilip Pers saraylarında köle olacağını bir bir anlattı. Haksızda sayılmazdı. Persliler içinde en yaygın ticaret küçükken iğdiş edilen erkek çocukların yüksek paralarla satılmasıydı. Ele geçirilen topraklardan köleleştirilen insanlarla bu iş bir sektör haline getirilmişti.
Massaget ordusunun üçte biri Tomris’in oğlu Spargapises önderliğinde saldırıya geçti ve ordu bu ilk savaştan büyük bir galibiyetle ayrıldı. Ancak bu Perslilerin bir tuzağıydı ve asıl ordularıyla saldıra geçip Spargapises’i esir aldılar. Spargapises bulduğu ilk fırsatta canına kıydı. Bu haberi alan Tomris derin bir kedere boğuldu. Sonra ordusuyla Pers ordusunun üzerine yürüdü ve Aras nehri kıyısında Kiros’un ordusunu büyük bir bozguna uğrattı. Bir kadının, bir annenin gerektiğinde ne kadar güçlü olabileceğini anlatan bu hikâyeden günümüze geldiğimizde fikren binlerce yıl öncesine göre daha yobaz düşüncelerin hala yaşadığına tanık olmaktayız.
Bir kere kadın eksik yaratılmamıştır. Eksik olan bilinçtir, şuurdur, vicdandır ve insaniyettir. Kadını ikinci plana atmak en büyük insanlık düşmanlığıdır.
Hayatını savaş meydanlarında geçirmiş ve her bulduğu fırsatta ülkesinin kalkınması için olan üstü çaba harcayan Mustafa Kemal Atatürk, Türk kadınına haklarını vermek için birçok atılama imza atmıştır. Atatürk’ün “Ey kahraman Türk kadını, sen yerde sürünmeye değil, yükselmeye layıksın.” sözü tarihe ışık tutacak bir sözüdür. Türk kadının değerini anlaması onun binlerce yıllık tarih birikimine sahip çıktığının bir göstergesidir. Atatürk kadınlarımızı kilitlendiği kafeslerinde kurtarıp onları binlerce yıl öncesindeki layık olduğu yere topluma eşit ve hür birey olduğu yere geri göndermiştir.
Atatürk’le kadın cariye, köle ve görevi sadece kocasını memnun etmek olduğu anlayıştan kurtulmuştur. Atatürk Türk kadının içindeki Tomris ruhunu tekrar diriltmiştir. Bu nedenle kadınlarımız kendi kimliklerini sadece 600 yıllık tarih birikimine göre değil de binlerce yıllık birikimlerine bakarak bulmak zorundalar..