Etiket

dış politika

Tarama

Özellikle sanayileşme sonucunda gerek Dünya’nın enerji alanlarını kontrol altına almak, gerekse enerji koridorlarına yakın alanları denetlemek amacıyla birtakım stratejiler geliştirilmiştir. Geliştirilen bu stratejiler Dünya’nın hâkimiyetine açılan jeopolitik terimler üzerinde durulmuştur. Dünya hâkimiyetinin coğrafi bütünlüğü ile sağlanabileceğinden ortaya çıkan belli başlı düşünürler şunlardır;

19. yüzyıl sonlarına doğru, bir devletin büyüklüğünün kıyılarının uzunluğu ve limanlarının özelliği ile ölçülebileceğine dolayısıyla uluslar arası ilişkilerin düzenlenmesinde ve Dünya politikasının kontrolünde kesin faktörün deniz egemenliği olduğuna Alfred Thayer Mahan, ulusal yayılmanın denizlere yönelmesi gerektiğini, çünkü deniz egemenliğinin ABD’yi Dünya egemenliğine götürebileceğini söylemişti.

Buna karşılık Britanyalı coğrafyacı Mackinder 20. yüzyılın başında jeopolitik anlayışa kara gücünü ön planda tutan yeni bir anlayış getirdi. Mackinder’in, “Hearthland” adını verdiği bu teorisinde Doğu Avrupa ile merkezi Sibirya’dan oluşan alanı elinde tutan bir ulusun Dünya egemenliğini sağlayabileceğini, çünkü Avrasya’nın “Kalp yeri” durumundaki bu coğrafya parçasının Dünya politikasının ekseni olduğunu öne sürdü.

Yani Mackinder, Volga ile Urallar arasını dünya adasının merkezi kabul etmişti. Daha sonra Doğu Avrupa’ya hâkim olan merkez bölgesini kontrol eder, merkez bölgesine hâkim olan dünya adasını kontrol eder, dünya adasını hâkim olan Dünya’yı kontrol eder, şeklinde, “Kara Egemenliği” teorisini öne sürmüştü.

Mackinder’den sonra Amerikalı Jeopolitikçi Nichas Spkyman ise, jeopolitiği ABD’nin çıkarları açısından incelemiş, Dünya politikasında, bazı değişikliklere rağmen Mackinder’in tezlerini kabul etmiş, doğu yarım kürenin tek başına bir gücün eline geçmesinin batı için felaket olacağını söylemişti. Merkez olarak Uralların batısını öngörüyor, bu bölgeyi çevreleyen, Rusya dışındaki Balıktan Karadeniz’e ve Akdeniz’e kadar uzanan Doğu Avrupa ülkeleri ile Türkiye, İran, Irak, Pakistan, Afganistan, Hindistan, Çin, Kore ve Doğu Sibirya’yı “Kenar kuşak” olarak adlandırılmış ve bu bölgeleri kara kuvvetleri ile deniz kuvvetleri arasında bir tampon bölge olarak mütalaa etmiştir.

Soğuk savaş sonunda “Medeniyetler Çatışması” teziyle Dünya Jeopolitikçilerini derin düşüncelere salan Huntington, Dünya’daki sekiz medeniyetten olan, Batı, Konfüçyüs, Japon, İslam, Hint, Slav-Ortodoks, Latin Amerika ve Afrika medeniyetleri, gelecekte birini diğerinden ayıran fay kırıkları boyunca mücadele edeceğini iddia etmiştir.

1990’lı yılların sonlarına doğru Amerikalı stratejist Brzezinski’nin yazdığı “Büyük Satranç Tahtası” adlı eseri dünya hâkimiyeti teorilerine yeni bir boyut kazandırmıştır. Buna göre ABD, dış politikasında, teknoloji, iletişim, enformasyon, ticaret ve finansı geliştirmesine ek olarak Avrasya’daki etkisini, siyasal hakemliğini yapacağı istikrarlı bir kıtasal dengenin yaratılması yönünde kullanmalıdır. Bu yüzden Avrasya, küresel üstünlük mücadelesinin sürdürüldüğü bir satranç tahtasıdır. Amerikan politikasının nihai hedefi, iyi huylu ve uzun vadeli eğilimlerle, ortaklaşa küresel bir topluluk oluşturma hedefine sahip olmalıdır. Fakat Avrasya’ya egemen olma ve Amerika’ya meydan okuma yeterliliğine sahip bir rakibin ortaya çıkmaması şarttır.