Paylaşmak Güzeldir!

Attila İlhan ‘ulusalcılık’ adı verilen siyasi akımın en önemli politik teorisyenlerinden biridir. Sosyalist kökenden gelenler ile Türk milliyetçilerinin Sultan Galiyev ismi üzerinde mutabakat sağlayıp, el sıkışabilmelerinin mümkün olduğuna inanmıştır. Sultan Galiyev, bir bileşke olarak kabul gördüğünde devrimciler ‘ulusalcı’, ülkücüler Atatürkçü ve laik bir çizgi üzerinde güç birliği yapabilir düşüncesindedir. ‘Türkçü-devrimci diyalogu’ ile başlayan süreçte bir dip dalga başlar ise, bu dip dalga Batı emperyalizmine karşı Türkiye’nin sivil direncinin bel kemiğini oluşturabilirdi.

Sevr Antlaşması’ndan, Büyük Ortadoğu Projesi’ne kadar Batı emperyalizminin Türkiye planlarında bir değişiklik olmadığı tüm açıklığı ile görülmektedir. Sağ-sol kavramlarının tedavülden kalktığını düşünen biri olarak günümüzdeki temel siyasi ayrışmayı nasıl adlandırabilir, nasıl tanımlayabiliriz? Bu sorunun cevabını Türk aydınlarına, siyaset bilimcilerine bırakıyorum. Ancak Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu iradesine inanmış, anayasamızın değiştirilemez maddelerini savunanlar bizim de içinde olduğumuz taraftır. Cumhuriyetin temel kazanımları, milli devlet, üniter yapı vb. konularda aynı hassasiyetleri taşıyan insanları ısrarla ulusalcı-Türk milliyetçisi olarak ayırma gayretlerinin doğru olmadığına inanıyorum.

Sultan Galiyev Kazan’lı bir Tatar Türk’üdür. Bu günkü Başkurdistan Özerk Cumhuriyeti’nde 1882 yılında dünyaya geldi. Tatar Öğretmen Okulu’nda Marksizmle tanıştı. İdealist bir devrimci olarak Sovyetler Birliği Uluslar Komiserliği’ne kadar yükseldi. Bir dönem “Lenin, Stalin ve Troçki’den sonra dördüncü önde gelen adam konumuna gelmiştir.”

Rusların 1552 yılında Kazan’ı işgali ile başlayan süreçte Çarlık Rusya’sı 19. yüzyılın ikinci yarısına gelindiğinde Türkistan coğrafyasının önemli bir bölümüne hâkim olmuştu. Galiyev Kazan Hanlığı’nın düşüşünü “Moskova ile Kazan arasındaki mücadele on yıllar boyunca sürdü. Acımasız katliamlar oldu ve yalnız bundan sonra yenilenlerin azmi kırıldı” ifadesi ile anlatır. Türkler Çarlık döneminde her türlü baskı ve zulme maruz kaldılar. Çok sayıda direniş hareketi göstermişlerse de başarılı olamamışlardır. Örneğin “1916’da Türkistan’da yaklaşık 10 milyon kişinin katıldığı ve adına ‘Büyük Ürkün’ denilen isyan Çarlık Rusya’sı tarafından çok kanlı olarak bastırılmış ve 673 bin Türk öldürülmüştür.”

Kişileri ve olayları içinde bulunduğu siyasi ve sosyal şartlardan soyutlayarak anlayabilmek imkânsızdır. Toplumların buhran dönemlerinde milliyetçi duyguların arttığını düşünen biri olarak Galiyev’in düşünce iklimini tahmin etmek zor olmasa gerekir. Bolşeviklerin, Çarlık rejimine son verdikleri 1917 devrimi ardından yayımladıkları “Rusya Halklarının Hakları Bildirgesi”, “Rusya ve Doğu’nun tüm emekçilerine” başlıklı çağrı ve “Emekçi ve Sömürülen Halkın Hakları bildirgeleri” incelendiğinde Galiyev’in devrime inancının ve Türklerin Bolşevikleri desteklemelerinin nedenleri görülecektir. Bu bildirilerde özetle Rusya’daki milliyetlerin ayrılma ve bağımsız devlet kurma hakkına sahip olacakları, inanç ve adetleri Rus Çarları ve zorbaları tarafından ayaklar altına alınıp ezilen Müslümanların inançlarını serbestçe yaşayabilecekleri taahhüt ediliyordu. Samimi bir devrimci olan Galiyev’in hızlı yükselişi bu süreçle ilgilidir. Ancak başlangıçta Çarlık Rusya’sında yaşayan halklara özgürlük ve özerklik sağlayan Bolşevikler 1921’den sonra bu halkları değişik biçimlerde Moskova’ya bağladılar. Başta Galiyev olmak üzere bu dönüşüme tepki gösteren ve eleştirenler ise değişik yollarla tasfiye edildiler. Burada belirtmek gerekir ki; “Türkiye’nin Galiyev’le Yusuf Akçura vasıtası ile temas halinde olması, Ziya Gökalp’in Galiyev ile mektuplaşmaları, Moskova büyükelçiliğimizin O’nu Ankara’ya götürme teklifini etmesi” ve “Mustafa Kemal’in Sovyetlere karşı tavrının Galiyev ve arkadaşlarının tasfiye edildiği dönemde değişmesi” göstermektedir ki Türk dünyasındaki gelişmeler Cumhuriyetin ilk yıllarında yakından takip edilmiştir.

Galiyev 1923-1924 yıllarında kısa süreli olarak iki kez tutuklanır. Devrim sırasında geçmiş hizmetleri dolayısıyla serbest bırakılır. Bundan sonra Moskova’da yaşamak durumundadır. Arkadaşlarına yazdığı “Devrim amacından saptı, sömürülen milletleri savunmak amacıyla çıktığımız bu yol Rus emperyalizmine yol açtı” dediği mektup Stalin’in eline geçer ve 1928 yılında tekrar tutuklanır.”Karşı devrimci, emperyalist ajan, milliyetçilik” suçlamalarıyla yargılanır. Beyaz Deniz kıyısında bir kampa gönderilir. “1940 yılında Lefort Hapishane’sinde öldürülmüştür. Kısa süre sonra eşi de tutuklanmış ve bir daha haber alınamamıştır. Oğlu bir akıl hastanesine kapatılmış ve orada öldürülmüştür. Büyük kızı Gülsarı Sibirya’ya sürülmüş sistematik tecavüze maruz kaldığı için intihar etmiştir. Küçük kızı Reşide Sibirya’da bir çalışma kampında ölmüştür.” Ne acıdır ki Stalin O’nun soyunu yeryüzünden silmek istemiştir. Attila İlhan’ın “Sultan Galiyev’in kan revan içindeki hayaleti mazlum halklar arasında en çok da Avrasya’da dolaşıyor” sözleri bu trajediye işaret etmiyor mu?

Galiyev’in fikirlerinin beslendiği iki önemli kaynak vardır. Bunlardan ilki ‘dilde, fikirde, işte birlik’ ülküsünü belirleyen İsmail Gaspıralı’nın cedit hareketinin etkisiyle oluşan Türkçülük ve Turancılık. Diğeri ise Marksizmdir.

Emperyalizmin hedefi olan toplumlar temel alındığında uluslar arası alanda ana çelişkinin emek/sermaye değil ‘Mazlum Doğu/Sömürgeci Batı’ olduğunu belirtir. “Komünizm, Batı Avrupa ihtilal hareketine öncülük vermekle ciddi bir strateji hatası işlemiş bulunmaktadır. Çünkü kapitalist dünyanın zayıf noktasının Avrupa değil Asya olduğu unutulmuştur” tespitini yapar.

“Avrupa’da burjuvazinin diktatoryası yerine konacak bir proleterya (emekçi sınıfı) idaresi mazlum milletlerin durumunda bir değişiklik yapmayacaktır. Mazlum milletler için sadece efendi değişecektir.” düşüncesindedir. Galiyev “Marksizmi Asyalılaştırmıştır” Galiyev’e göre Batı Avrupa’da bir sosyalist devrim beklemek hatadır. Nedenini şöyle açıklar “Doğu’nun zenginliklerinin sömürgecilik aracılığıyla Batı’ya aktarılmasının ve aktarılan bu kaynaklardan Batılı işçi sınıfına pay verilerek devrimci isteklerinin ve potansiyelinin eritilmesinin yattığını söylemektedir. ” bu öngörüsü ile tarih Galiyev’i haklı çıkarmıştır.

Batı’daki ekonomik zenginliğin nasıl bir sömürü ile kazanıldığını Galiyev’in cümleleriyle ifade edersek “Doğu’nun Batı tarafından ne oranda sömürüldüğünü hesaplamak için sömürmüş ve sömürmekte olan Avrupa ve Amerika burjuvazisinin zenginliğinin ortaya çıkışında Doğu’nun payını belirlemek mümkün olsaydı, Batılı beyaz insanın tüm maddi ve manevi zenginliğinde büyük payın Doğu’dan çalındığını, tüm renk ve ırklardan yerlilerin kanı ve teri pahasına inşa edildiğini görürüz.”

Doğu’nun mazlum halklarını Batı emperyalizminden kurtarmanın stratejisini şu şekilde sıralamıştır.”Tatar-Başkurt Sosyalist Cumhuriyeti kurulacak, onun itici gücüyle Turan Federal Sosyalist Cumhuriyeti, bunun itici gücüyle adına Mazlumlar Enternasyonali dediği Doğu birliği kurulacaktır. Böylece Doğu’nun mazlum halkları Batı kapitalizmini yenecektir. Galiyev’in özgün fikirleri ışığında günümüze bir projeksiyon tuttuğumuzda karşımıza şu sorular çıkıyor. Bugün küreselleşme adıyla insanlığın önüne konulan projenin patronu kimdir? Bağımsız kalma mücadelesi veren milletlerin zenginliklerinin önce ekonomik krizler çıkarılarak sonra borçlandırma ve özelleştirme reçeteleri sunularak yabancı sermayenin eline geçmesi tesadüf müdür? Yoksa sömürgeciliğin post modern şekli midir?

Tataristan Yazarlar Birliği Başkanı Renad Muhammedi’nin ifadesiyle Galiyev adeta ‘Sırat köprüsünde’ mazlum milletlerin kuramcısı ve stratejisti
olarak mücadele vermiştir. Mustafa Kemal ve Galiyev anti emperyalist ve Türkçüdür. Türk birliğine inanmışlardır. “Eğer bizim savaşımız sadece kendimiz için olsaydı başarılması daha kolay olurdu. Oysaki kurtulması gereken şarkta daha bir sürü mazlum millet var” diyen Mustafa Kemal, Türk İstiklal Savaşı ile Batı emperyalizminin mağlup edilebileceğini göstererek mazlum milletlerin önünde özgürlük meşalesi olarak dolaşmaktadır. Attila İlhan’ın ifadesiyle “Sultan Galiyev’in kan revan içindeki hayaleti ise mazlum halklar arasında en çok da Avrasya’da dolaşıyor.”

Avrasya’nın kanlı satranç tahtasında Truva atları ve piyonlar ile değil vezirler ile hamleler yaptığımızda, tüm mazlum milletler batılı efendilerinden kurtulacaktır. İçinden Mustafa Kemal’i, Galiyev’i çıkarmış Türk milleti bunu başaracak tarihi ve kültürel potansiyele sahiptir. Yeter ki dip dalga güçlensin.

Yorumlar kapandı.