Anadolu coğrafyası Türklerin simgesel mekânı olmuştur. Bu mekân Türk gelenekleriyle harmanlanarak tarih ve coğrafyanın et ve tırnak gibi kaynaşmasına sebep olmuştur. Mehmet Necati Demircan’ın yazdığı Bozkırda Aşk ve İsyan romanı Anadolu’nun kültürel ve coğrafi zenginliğinin güzel bir yansıması olarak karşımıza çıkmıştır. Romanda geçen olaylar tarihsel olarak da gerçeklik payı bulunan olaylardır. Yani roman salt bir hayal ürünün eseri değildir. Romandan edindiğim bilgilere bakınca çok derinlemesine uzun bir araştırmadan sonra romanın kaleme alındığını anlayabilmekteyiz. Hele hele yazarın bizzat sahada olaya tanıklık edenler veya yakınlarıyla yatığı bire bir görüşmeler romanda geçen olayların gerçeklik paylarını daha arttırmaktadır.
Bozkırda Aşk ve İsyan, Haziran 2013’te IQ Kültür Sanat Yayınlarınca yayınlanıp okuruyla buluştu. Romana iddialı bir isim seçilmiş. Bozkır, aşk ve isyan bir arada. Tarihi olayların kurgulandığı eserde o alışılagelen didaktikliğin getirdiği kuruluk yok. Tasvirler oldukça başarılı, bir anda kendinizi 1892 yılında bozkırın ortasında buluveriyorsunuz. Bozkır insanını anlatırken kullandığı şu ifade gerçekten çok etkileyici: “Bozkırın hem kadını hem erkeği çilelidir. İnsanı çifte kavrulmuştur. Güneşin harında dövülen insan, soğuk pınarında çelikleşmiştir.” Bunda yazarın yaşadığı yöreyi anlatmasının payı tartışılmaz. Kahramanların fiziksel ve ruhsal portreleri başarıyla çizilmiş. Tarihi olaylar konularla bağlantılı olarak verilmiş. Yazar, bize bir şeyleri öğretmeye ya da dikte etmeye kalkmıyor. Olayları gözler önüne sererek yargıyı bizlere bırakıyor.
Romanın geçtiği yer küçük bir alan olmasına rağmen yazar, dünya siyasi tarihine damgasını vuran olayları romanın içine ustaca girdirmeyi başarmıştır.Küçük bir Anadolu beldesi birden bire dünya siyasi dengelerinin odak noktası haline gelmiştir. Ana olay Yozgat ili Çandır ilçesine bağlı İğdeli köyünde yaşanıyor. Roman bir aşk hikâyesiyle başlıyor, başlar başlamaz sizi sarıyor. Gerilim hep yüksek tutulmuş, merak unsuru ön planda… Bu, çevremizde her an rastlayabileceğimiz hayatımıza dokunan öykülerden. Farkı ise farklı din ve etnik kökene bağlı iki gencin umutsuz aşkı olması. Umutsuz bir aşk hikâyesiyle başlayan romanın geri planında Anadolu’da başlayan Ermeni isyanları, Balkan Savaşları, I. Dünya Savaşı, Tehcir, Kurtuluş Savaşı anlatılıyor. Roman bir tarih kitabı değil. Amacı da tarihi olayları anlatmak değil. Yazar bu olayları verirken okuru sıkmıyor, suda erimiş şeker gibi tattıkça farkına varıyorsunuz.
Romanın bazı bölümlerinde içiniz acıyor. Dış güçlerin Osmanlı coğrafyasında bitmek bilmeyen entrikalarına şahit oluyorsunuz. Yüz yıl önce yaşananlarla bugün arasında benzerlikler yakalıyorsunuz. Bu benzerliklerden yola çıkarak aynı oyunların tekrar tekrar sahnelendiğini görüyorsunuz. Romanın en trajik sahnelerinden biri İngilizlerin baskısı nedeniyle Ermeni tehcirini uygulayan Boğazlıyan kaymakamı Kemal Bey’in düzmece belgelerle idam edilmesidir. Ermeni tehcirini uygulayanların yargılandığı Bekirağa bölüğündeki mahkûmlardan ünlü Ağaoğlu Ahmet ile Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey’in arasında geçen diyaloglar çok ibretlik anladır.
Bozkırda Aşk ve İsyan ‘da Amerikalıların başı çektiği misyonerlik faaliyetlerine ayna tutuluyor. Okurun dikkati Amerikan Board Teşkilatının açtığı Amerikan Kolejleri üzerine çekiliyor. Amerikalı misyonerlerin Osmanlı Devleti coğrafyasında açtıkları kolejlerde yetişen Ermeni gençlerde ayrılıkçı duygular yeşeriyor. Sadece Ermenilere değil diğer etnik unsurlara ayrılık tohumları ekmek için çabalamışlardır. Örneğin Amerikan Board teşkilatı çok sayıda Arap gencine Amerika’da öğrenim görmeleri için burs vermiştir. Bu tür verilen burslarda koşul olarak bursu alanların akrabalık yoluyla da olsa Türklerle hiçbir ilişkisinin bulunmaması gerekiyordu.
Sıcak denizlere inmek isteyen Ruslar, Ermenilerin ayrılıkçı duygularını her seferinde istismar ediyor. Ermenileri umutlandırıp ortada bırakıyor. Ermeniler de “Belki bu sefer…” diye her seferinde umutlarını diri tutuyorlar.
Yazar, olayları ve kahramanları verirken yaşadıkları dönemin sosyal hayatını da gözler önüne seriyor. Bu durum yazarın folklorcu kimliğinin bir yansıması olarak algılanabilir. Dönemin sosyal hayatının böylesine başarıyla yansıtılması romanın geri planında uzun bir hazırlık ve araştırma döneminin olduğunu düşündürüyor.
Romanda hâkim bakış açısı kullanılmış, olaylar yazarın diliyle anlatılıyor.
Yüz yıllık bir geçmiş, yakın tarih olarak adlandırılabilir ama romanı okuduktan sonra anlıyoruz ki biz yakın tarihin olaylarını kavrayamamışız. Roman yakın tarihte yaşananları bir trajedi olarak ortaya koyuyor.
Akıcı bir dille yazılan romanı okudukça arkası geliyor ve bir de bakmışsınız bitmiş. Ben burada romandaki olayları özetlemedim. Bundan özellikle kaçındım. Çünkü romanda ne anlatıldığını öğrenen kişi okuma zahmetine katlanmıyor. Romanla ilgili birtakım ipuçları verdim, bundan ötesi okurun ilgisine sunulur. Roman D&R mağazalarında sizleri bekliyor.
Bozkırda İsyan ve Aşk romanın yazarı Mehmet Necati Demircan derneğimizin düzenli olarak yaptığı Cuma Sohbetlerinde kitabında geçen olaylar hakkında bilgi verecektir. Tüm hemşehrilerimizi bekleriz.