Etiket

kurak mevsim

Tarama

TÜRKİYE’DE KURAKLIK

Kuraklık, bir bölgede yağışların normal seviyenin çok altına düşmesiyle toprak ve su kaynaklarının olumsuz etkilenmesi olaylıdır. Kuraklık meteorolojik, tarımsal ve hidrolojik kuraklık olarak gelişir. Kuraklık çok yavaş gelişen ancak etkisi geniş olan bir olaydır. Sinsi bir felaket olarak da nitelendirilen kuralığın gelişmesinde iklim değişikliklerinin etkisi büyüktür.

 Kuraklık, önce yağışların azalmasıyla başlar, sonra tarım alanlarında ürün kayıpları oluşmaya başlar ve en son olarak da su kaynakları ya azalır ya da tamamen kurur. Başta insan hayatı olmak üzere bütün canlıların yaşamsal faaliyetleri suya bağımlıdır. Susuz bir hayat mümkün değildir. Yaşamsal faaliyetler için vazgeçilmez konumda olan atmosfer de su sayesinde oluşmuştur.

510 milyon kilometre kare alana sahip dünyamızın üçte ikisi sularla kaplıdır. Suların yüzde 97’si tuzludur. Geri kalan yüzde üçü de tatlı sulardır. Tatlı suların yüzde 68’i buzullar, yüzde 31’i yeraltı suları geri kan yüzde 0,02’si de yüzey suları dediğimiz göller, bataklıklar ve nehirlerdir. Buradan da anlaşıldığı gibi tatlı suların oranı çok azdır. Ancak bu oran bile milyarca insan ve canlı için en temel yaşam kaynağıdır. Dünyanın belli bir su döngüsü vardır. Bu döngü sularda buharlaşma, bitkilerde terleme şeklinde başlar. Buhar halindeki su atmosferde yoğuşarak yağışa dönüşür. Yağışla gelen suyun bir kısmı yüzey akışına dönüşür, bir kısmı yeraltına sızar bir kısmı da tekrar buharlaşır. Su döngüsünde yağışlar oldukça önemlidir. Yağışların olabilmesi için su buharının yoğuşması gerekir. Yoğuşma için hava sıcaklığının mutlaka düşmesi gerekmektedir. Küresel sıcaklıkların artması buharlaşmayı artırsa da havanın genleşmesinden dolayı yoğuşmayı engellemektedir. Böylece kuraklık ihtimalinin artmaktadır.

Türkiye’de küresel iklim değişikliklerine bağlı olarak kuraklık görülme ihtimali vardır. Türkiye’ye düşen yağış miktarında önemli azalmalar meydana gelmektedir. Yapılan değerlendirmelere göre, yağış ortalamaları Türkiye’de 630 milimetre civarındayken 2000 yılından itibaren ülkemize düşen yağışlarda yüzde 10 civarında bir azalma söz konusu olmuştur. 

2020 yılında Dünya Corona virüsü tehlikesiyle karşı karşıyadır. Ülkemizde Corona tehlikesine ilave olarak kuraklık tehlikesi de bulunmaktadır. Son yılların en kurak kış mevsimini yaşayan ülkemizde kuraklık endişeleri giderek artmaktadır. İklim konusunda dünyada saygın bir yere sahip olan Prof. Dr. Murat TÜRKEŞ’in yaptığı çalışmalar önümüzdeki üç aylık döneme dair oldukça karamsal bir tablo ortaya çıkarmaktadır.

İklim uzun yıllara dayalı ölçülerin toplamıdır. Günümüzde kurak bir iklimin yaşaması iklim değişikliği olarak yorumlanmamalıdır. Ancak uzun yıllar böyle devam ederse kurak bir iklime geçilmiş olur. Prof. Dr. TÜRKEŞ’in yaklaşık 3 aylık kuraklık çözümleme ve değerlendirmesi bir iklim değişikliği olarak değil de bir felaket olarak değerlendirilmelidir.

  Prof. Dr. Murat TÜRKEŞ’in hazırladığı kuraklık haritasına bakıldığında, Ocak, Şubat ve Mart ayına kadar ülkemizin batı yarısında, İç Anadolu, Akdeniz ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde kurak bir devrenin yaşanacağı görülmektedir. Bu yağışlar 2020 yılı genelinde devam eden kuraklığın zararlı etkisini azaltacak ya da sona erdirecek durumda değildir. Ancak hazırlanan haritaya bakarak türkiye’de yağışın hiç düşmeyeceği gibi bir anlama çıkarmak da doğru değildir. Hava durumuyla ilgili uzun süreli tahmin yapmak her zaman doğru sonuçlar vermeyebilir. Aksine yağışlı bir dönem de yaşanabilir. Ancak mevcut veriler ışığında Türkiye’de kurak bir dönemin yaşanacağı olasıdır. Umarız Prof. Dr. Türkeş’in tahmini haritası gerçekleşmez.

Kürsel iklim değişikliği insan vücudundaki insilün direncinin bozulması gibidir. İnsilün direnci bozulunca kan şekeri ani bir şekilde yükselir ve ani bir şekilde düşer. Küresel iklim değişiklikleriyle ekstrem hava durumu olayları yaygınlaşır. Yani ani kuraklıkların arkasından ani yağışlar meydana gelir. Çünkü belli bir su döngüsü vardır. Kuraklık başladıysa ani sağanak yağışların gelme ihtimali yükselir. Bu durumda önümüzdeki üç aydan sonra ani sağanak yağışları ve sel baskınlarıyla karşılaşma ihtimalimiz olacaktır. Küresel iklim değişikliğe bağlı pek çok felaket yaşama ihtimalimiz vardır. O halde daha fazla acı yaşamadan bu gidişatı tersine çevirmeliyiz. Ağaç dikerek işe başlamak, iyi bir başlangıç olacaktır.

Yağış ile sıcaklık arasında sıkı bir ilişki vardır. Yağışın oluşabilmesi için atmosferdeki bağıl nem oranının artması gerekmektedir. Bağıl nemle sıcaklık ters orantılı bir ilişkiye sahiptir. Yani sıcaklık arttıkça bağıl nem azalmaktadır.

Küresel iklim değişiklikleri hem yağış rejimlerini,  hem de yağış biçimlerini değiştirecek. Küresel ısınmaya bağlı olarak atmosferde bağıl nem oranının azalması, yağış miktarlarının azalmasına neden olabilir. Ancak şu hususu da ihtimal dahilinde bulundurmakta fayda vardır. Hava sıcaklıklarının arması buharlaşma miktarlarını artıracağı için bu durum ani ve şiddetli yağışların da artacağı anlamına gelebilir. Her iki durum da muhtemel tehlikelere gebedir. Birinci durumda, bağıl nemin azalmasıyla kuraklıklar yaşanmaya başlayabilir, ikinci durumda da sel felaketleri yaşanabilir. Doğal felaketlerden en sinsi olanı kuraklıktır. Çünkü kuraklık diğerlerinin aksine önceden kestirilmesi güç olan bir doğal afettir.

Son günlerde güncel tartışmalardan bir olan NASA’nın kuraklıkla ilgili yaptığı tahminlerdir. NASA,  sıcaklık artışlarının neden olacağı bir kuraklığı öngörmektedir. Önümüzdeki yaz mevsiminde kuraklıklığın olup olmayacağı yaz mevsiminde yaşanacak sıcaklık artışına göre belli olacak. Belki sıcaklıkların aşırı artışı buharlaşmaya bağılı belli bir miktar yağış getirse de, ısınan havanın nem kaybı fazla olacağından kuraklık tehlikesi olabilir. Bunu şöyle bir örnekle de açıklayabiliriz: İç Anadolu bölgesi Güneydoğu Anadolu bölgesinden az yağış aldığı halde, Güneydoğu Anadolu bölgesinde daha fazla kuraklık yaşanmaktadır. Bunun sebebi Güneydoğu Anadolu’da buharlaşma nedeniyle su kaybının daha fazla olmasıdır. NASA’nın tahmin ettiği şey aslında yağışların azalmasına bağlı bir kuraklık değil de buharlaşma artışına bağlı bir kuraklıktır. Nitekim NASA’nın tahminlerini doğrulayan bazı bilimsel bulgular da mevcuttur.

Örneğin küresel iklim değişikliklerine bağılı olarak hava sıcaklıklarının 2040 yılında iki derecelik bir artış beklenirken, bu artışın 2010 ile 2015 arasında yaşanması küresel ısınmanın geldiği boyutu göstermektedir. İstanbul’un yaz sıcaklık ortalamasının 28 derece civarında olmasına rağmen, yaz sıcaklıklarının 38 derece civarında olacağı tahmin edilmektedir. Aynı şekilde bu sene kış mevsimi ve ilkbaharda mevsim normallerinin 10-15 derece üzerinde sıcaklıklara ulaşması küresel sıcaklık artışıyla ilgilidir.

Burada asıl üzerinde durmamız gereken -NASA’lı yetkililerin de belirttiği- gibi Amerikan Ulusal Okyanus ve Atmosfer Dairesi (NOAA) tarafından hazırlanan 2012 yılı küresel ısınma raporu olmalıdır. NOAA’nın” İklimin 2012’deki Durumu adını taşıyan raporu, dünyanın değişik yerlerinden gelen 384 bilim insanının hazırlaması,  raporun ciddiye alınması gerektiğini göstermektedir.

Rapora göre Dünya’da belirlenen, deniz seviyelerinde yükselmenin, okyanuslarda ısı artışının, Buz Denizi ve Grönland‘daki buz tabakalarında erime oranlarında 2012 yılında rekora yakın artışların olduğunu ortaya konulması tehlike sinyallerinin çaldığının işaretidir.

NOAA raporuna göre, ısı değişikliklerinin kayda geçirilmeye başlandığı 1880 yılından beri dünyada  görülen 10 en yüksek hava sıcaklık değerine son 15 yılda ulaşılmıştır. 2012 yılında saptanan sıcaklık artışının yapılan 4 ayrı analize bağlı olmak üzere, dünyada şimdiye kadar rastlanan en yüksek 8. veya 9. değere çıkmıştır. Yine aynı yıl hava sıcaklığının, geçen yüzyıl içinde yer alan her yıldan daha yüksek olduğuna raporda işaret işaret edilmiştir. (NOAA’nın 2012 yılını içeren raporu, “Bulletin of the American Meteorological Society” adlı bilimsel derginin özel sayısında yayımlandı.)

Küresel iklim değişiklerinin etkilerini artık bilimsel analizlere gerek gerek kalmadan görmek mümkündür. Çünkü iklim değişikliklerindeki ani gelişmeleri doğrudan görebiliyoruz. Bu nedenle de küresel iklim değişikliği var mı yok mu diye sığ tartışmalarla vakit öldürmek yerine, küresel iklim değişikliğine neden olan unsurların nasıl ortadan kaldırılacağı konusunda kafa yormalıyız. O zaman bu kötü süreci tersine çevirecek önlemleri alabiliriz.

Dünya ısınmakta ve bu ısınma, kuraklığa sebep olmaktadır. Şimdiden bu küresel iklim değişikliklerine karşı yapılması gereken en önemli tedbir ağaç dikmektir. Bununla ilgili çok basit bir örnek verecek olursak, 100 yaşına gelmiş bir ağaç tek başında 5000 waltlık 5 klimadan daha fazla serinletici etki yapmaktadır. O halde bu gidişata küçük bir fidanla dur demeye başlayalım.