Etiket

gelişmemiş ülkeler

Tarama

Soluduğumuz havadan içtiğimiz suya ve tükettiğimiz gıdaya kadar her şey küresel bir döngünün ürünüdür. Bu döngü çok hassas bir etkileşimle devam etmektedir. Madde döngüleri şeklinde gerçekleşen bu döngülerin başlıcaları azot döngüsü, karbon döngüsü, su döngüsü, oksijen döngüsü ve fosfor döngüsüdür. Doğal dengenin bozulması bu döngülerin bozulmasına neden olmaktadır. Çevre sorunları ülke sınırlarını aşan sorunlardır. Bugün dünya üzerinde kaynaklanan, hava kirliliği, su kirliliği, toprak kirliliği, erozyon ve sel birçok çevresel sorun birbirine bağlı bir döngünün ürünü olarak devam etmektedir. Bu bağlamda çevre sorunları da küresel bir yapıdadır. Küresel ısınma çevre sorunlarının tetikleyicisidir. Sera gazının yayımının artması ile oksijen üretiminin azalması aynı nedene bağlıdır. Yeşilin yok edilmesiyle karbon tüketen unsurlar azalacak, böylece atmosferde karbon birikimi artacaktır. Karbon atmosferi sera gibi kaplayarak küresel ısınmanın armasına neden olacaktır. Çevrenin sınır aşan bir sorun olduğu unutulmamalıdır. Sorunun kaynağı yerel olabilir ancak sonuçları bütün dünyayı etkisi altına alabilmektedir. Örneğin bir ülkeden atmosfere karışan zehirli gazlar, bütün dünyanın havasını kirletebilmektedir. Ya da bir ülkede kesilen bir ağaç bütün dünyanın oksijen döngüsünü etkileyebilmektedir. Küresel çevre sorunlarını caydırıcı cezalarla çözmek mümkün değildir. Sorunu ekonomik temelde çözmek daha kalıcı bir çözüm olacaktır. Bu durumda çevre kirlenmesine ya da doğal kaynakların yok olmasına neden olan yerlere maddi yardımlar sağlanmalıdır. Ekolojik döngülere katkı sağlayan ülkelere, ekolojik borcumuz bulunmaktadır. Nasıl ki petrol üreten ülkelere petrol parasını fazlasıyla ödüyorsak, hava ve su gibi hayatın ayrılmaz en önemli unsurlarının kayağına sahiplik eden ülkelere borcumuzu ödemeliyiz. Söz konusu ekolojik borçlanma hiç de azımsanmayacak düzeydedir. Örneğin Tropikal yağmur ormanlarının sadece fotosentezle CO2 bağlayarak, dünya iklimini düzenleme etkisinin yılda 3,7 trilyon dolarlık ekolojik değer ürettiği hesaplanmıştır. Ekolojik borçların ödenmesi çevre sorunlarını kalıcı çözümler getirebilir. Yaşamsal değere sahip kaynaklara sahip olan ülkelerdeki yerel insanlara sahip oldukları kaynakların bedelleri ödense, o insanlar bir daha çevreye zarar vermek zorunda kalmayacaktırlar. Ekvator yağmur ormanlarının yerel orman köylülerinden yok pahasına alıp küresel gıda devlerine orman arazilerinin satılmak zorunda kalmaması küresel ısınmayla mücadelede çığır açacaktır. Su kayaklarını sadece sınır aşan sorunlar olarak görmek siyasi ihtilaflardan başka bir katkı sağlamaz. Su kaynaklarını, su döngüsünün vazgeçilmez unsuru temelinde ele alsak bütün siyasi ihtilaflar sona erecek ve silahlanmaya ayrılan ödenekler bitme noktasına gelecektir. Ülkeler arasındaki gelir uçurumu sürekli artmaktadır. Kimi ülkelerde doğal kaynakların fazla olmasından kaynaklanan bir refah varken, kimilerinde de sermaye fazlalığı nedeniyle yüksek refah bulunmaktadır. Buna karşılık bazı ülkelerin ne doğal kaynakları ne de sermayeleri vardır. Bu durum ülkeler arasındaki gelir dağılımı uçurumunu daha da artırmaktadır. Uçurumun arması demek ihtilaflı alanların artması anlamına gelir ki, çevresel felaketlere davetiye çıkaran savaş ekonomileri tek seçenek olarak kalır. Bir ülke ister zengin olsun, ister fakir olsun her ikisi de dünyayı saran aynı atmosferin altında yaşamaktadırlar. Atmosferdeki aynı su döngüsü tarafından yağış almaktadırlar ve aynı karbon döngüsü nedeniyle küresel ısınmaya maruz kalmaktadır. Doğal kaynaklar farklı yerlerde olabilir ancak doğal felaketlerin etkisi aynıdır. Bu nedenle doğal dengeyi korumak, hem zengin ülkelerin hem de fakir ülkelerin görevidir. Madde döngüleri ancak ekolojik sorumluluklarımızı yerine getirdiğimizde mümkün olabilir. Sağlığımız harcadığımız milyarlarca dolardan tasarruf etmek istiyorsak ekolojik borçlarımızı ödemeliyiz. Ormanlara sahip olan ülkelere, sulak alanlara, temiz su kaynaklarına sahip olan ülkelerle deniz ve okyanuslara komşu olan ülkelere ekolojik burcumuz bulunmaktadır. Sağılıklı bir çevrede yaşamanın bedelini ödemek mümkün değildir ama sorumluluktan kaçmamak mümkündür.

ayriakurdrefs005-780x439Çevre sorunlarının etkisi, çevreye olan müdahaleler nedeniyle daha fazla hissedilmeye başlanmıştır. Başta küresel iklim değişiklikleri olmak üzere birçok çevresel sorun insanların yaşama alanlarını tehdit etmektedir. Gümümüzde çevresel kökenli ekstrem olaylarda ciddi artışlar kaydedilmektedir. Yani daha şiddetli kuraklıklar, daha şiddetli seller, daha şiddetli fırtınalar gibi yıkıcı etkisi büyük olan afetler yaşanmaktadır.9ddc5ff624db6812639b734423b73c70

Çevresel etkilerden en çok etkilenenler ülkeler genellikle gelişmemiş ülkelerdir. Herhangi bir çevresel etkene karşı en fazla mal ve can kaybının yaşandığı bu sınıf ülkeler, çevre baskılarından kurtulmak için çevresel mülteci durumuna düşmektedir. Çevresel bir felaketin yaşanmadığı ülkelere mülteci akını son yıllarda artış göstermektedir.
İnsanları yer değiştirmeye zorlayan doğal ya da insan kaynaklı çevresel etkenler arasında, kaynak sıkıntısı ve doğal kaynakların adaletsiz dağılımı, ormanların yok olması ve diğer çevresel bozulmalar, iklim değişikliği savaşlar ve savaşalar sonrası çevrenin sistemli olarak yok edilmesi, nüfus fazlalığı ve kalkınma projeleri geliyor. Yapılan değerlendirmelere göre çevresel sığınmacıların sayısı 30 milyonu aşmış durumdadır.
2002 yılında Kızılhaç’ın hazırladığı bir rapor göre 1970 ile 1990 arasında doğal afetler nedeniyle hayatını kaybeden insan sayısı %40 azalırken bu olaylardan etkilenenlerinin sayısının %65 olmuştur. Hükümetlerarası İklim Değişikliği Panelinin hazırladığı bir rapora göre 2050 yılında çevresel sığınmacıların sayısının 150 milyon kişiyi aşacağı tahmin edilmektedir.

g
Çevresel kökenlik ilk büyük nüfus dalgası Türklerin Orta Asya’dan göçüdür. Orta Asya’da meydana gelen kuraklık nedeniyle birçok Türk boyu özellikle batıya, su kaynaklarının elverişli olduğu alanlara göç etmiştir. Bu göç hareketinin küresel çevre sorunlarıyla bir ilgisi yoktu. İklimde meydana gelen dalgalanmalar kitlesel göçlere neden olmuştur. Günümüzde de iklimsel dalgalanmalar meydana gelmektedir. Ancak kurak yerler su nakil hatları nedeniyle kuraklıktan fazla etkilenmemektedir. Çığ, sel ve şiddetli rüzgârlar gibi iklimsel afetler, insanları günümüzde fazla etkilemiyor. İnsanlar artık daha dayanıklı ve sağlıklı ortamlarda yaşamaktadırlar.
İnsanların doğal sistemlere karşı koyma yeteneklerinin gelişmesi, doğal dengenin de bozulmasına neden olmaktadır. Çünkü insanlar doğal sisteme ancak doğal kaynak kullanımı sayesinde karşı çıkabilmektedir. Gerek doğal kaynak kullanımı, gerekse de doğal kaynak kullanımından kaynaklanan atıklar çevre üzerinde ciddi baskılar oluşturmaktadır. Bu durum doğal dengeyi de etkilemektedir. Düzeni bozulan doğal sistemler, birçok çevresel felaketin yaşamasına neden olmaktadır. Teknoloji ne kadar gelişirse gelişsin doğal afetler halen insanoğlunun doğa karşısındaki acizliğini gözler önüne sürmektedir.
Doğal afetlere en hazırlıksız durumda bulunan gelişmemiş ülkelerdeki insanlar, doğal afetlerden en çok zarar görmektedirler. Bu durum küresel çapta bir mülteci dalgasını meydana getirebilir. Çevresel bozulmaların giderek yaygınlaşması, geri kalmış toplumlardaki çevresel mağduriyetleri daha da artırabilir. Bu durum gelişmiş ülkelere doğru ciddi bir göç dalgasının oluşmasına neden olabilir.