Etiket

estetik

Tarama

Sanat nedir? Sorusu yerine sana ne için vardır? Sorusunun daha yerinde olacağını düşünmekteyim. Bu sorudan hareketle yüzyıllardır girift bir bilmeceye dönüşen sanat sanat için midir yoksa sanat toplum için midir sorularına bir nebze olsun ışık tutacak bir değerlendirme yapmaya çalışacağım.

Sanat insanın estetik algısıyla ilgilidir. Ancak bu estetik algı görsellikten daha çok içselliği ifade etmektedir. Sanat insanın ruhunun kargaşasını, hezeyanlarını gerek bir motifte gerek bir fırça vurgusunda, gerekse de satırların ahenkli oynaşmalarında ortaya çıkarmaktadır. Aslında sanatın ortaya çıkması sancılı bir durumdur. Sanatçı diğer insanlardan üstün sezgi ve algı seviyesine sahiptir. Sezgi ve algı genetik yatkınlıktan daha çok ilgiye dayanır. Sanatçının günlük yaşantılarındaki ani tepkimelerin bir çırpıda sanat eserinde ortaya çıkması sanatçının içsel algılarının şekillendiği geçmiş yaşantıları sayesindedir. Sanatçının çocukluğundan başlayarak yaşadığı olaylar, onun ilgi alanlarının şekillenmesine sebep olabilmektedir. Bu nedenle ailenin tutumu, toplumsal değer yargıları, dini inançlar ve ideolojiler sanatçının ilgisinin kaynaklarını oluşturabilmektedir.

Yukarıdan da anlaşılabileceği gibi bir kişinin sanatçı olabilmesi belirli bir birikim sayesinde gerçekleşebilmektedir. Sanatın ve sanatçının geliştiği toplumlar hiç şüphesiz ki gelişmiş toplumlardır. Bu toplumların kategorik yapılarının başında iyi bir eğitim gelmektedir. Ardından ekonomik imkânların gelişmişliği ve toplumsal değer yargılarının sanatı ve sanatçıyı kaldırabilecek seviye olması elzemdir. Bu açıdan yüzyıllardır pelesenk haline gelmiş “sanat sanat için midir, yoksa sanat toplum için midir?Sorusunu gelişmişlik mi sanatı doğurur yok sanat mı gelişmişliği getirir?Sorusunun daha anlamlı olacağı kanaatindeyim. Büyük önder Atatürk’ün “Sanatsız kalan toplumların hayat damarlarından biri kopmuştur.” Sözünden hareketle sanatın gelişmesinin toplumun gelişmesinde anahtar rolü olduğunu değerlendirebiliriz. Yani sanat geliştiğinde mutlaka toplum da gelişecektir.

Sanatçı eserini ister toplum için yapsın ister sanat için yapsın etkisi mutlaka toplumda hissedilecektir. Çünkü sanat aydınlıktır;itirazdır;başkaldırıdır ve en önemlisi sanat estetiktir.

Bu meyyalden hareketle sanatın geliştiği toplumlarda aydınlık hareketler daha çok kabul görür. Sanatın geliştiği toplumlar haksızlıklara daha çok itiraz eder, sanatın geliştiği toplumlar daha çok tepki gösterir yanlış işleyişlere ve sanatın geliştiği toplumlar estetik görüntüsüne alıştıkları için toplum içindeki bayağı, sıradan ve pespaye görüntülere dayanamazlar. Caddeler, sokaklar, çevre ve kamusal alanlar hep estetik bir görünüşe sahiptir.

Özetle sanat hangi amaçla gelişirse gelişsin etkisini mutlaka toplum hissedecektir. Yeter ki sanatçı eserini sanatsal olgunluğa erişecek bir kıvama getirsin. 

On sekizinci yüzyıldan itibaren insanın emek gücünü makineler almaya başlamıştı. Daha sonra meydana gelen üretim biçimleri seri üretim sistemleri ile emek-yoğun üretim biçimlerini bitirme noktasına getirmişti. Aslında insanoğlunun binlerce yılda deneyimleriyle oluşturduğu üretim biçimleri Sanayi devrimiyle bir başka hale dönüşmüştü.Budurum insan yeteneğini sınırlanmaya başladığı ilk üretim şekliydi.İnsanın el becerileri ilk defa insan dışı unsurlar tarafından uygulamaya başlandı.Seri üretimle aynı tipte ve kalitede ürün hızlı bir şekilde üretilerek müthiş bir pazar payı oluşturmaktaydı. Oysa insanın el becerilerini geliştirmesi ve üretime başlaması onlarca yılını alabilmektedir. Artık yeni nesiller el becerilerini geliştirmeye ihtiyaç duymadan üretebilmektedir.

Yeni üretim biçimiyle birçok farklı üretim ve iş imkânı ortaya çıktı.Ancak yeni ürünlerde estetik ve özgünlüğün yerini tek tip ürünlere bırakmaya başlamıştı. Aynı tarzda birçok ürün piyasayı işgal etmeye başlıyordu. Eski üretim biçimlerine antik dönemlerinden başlayarak baktığımızda hepsinde el becerilerinin başka başka örneklerini görmek mümkündü. Ayrıca bu ürünler çevre ile oldukça uyumlu bir yapıya sahipti ve adeta doğada kendiliğinden oluşmuş izlenimini vermektedirler. Günümüz eserleri ise doğal çevreye çok uyumsuz bir görünüşsergilemektedir.

Günümüzde bilgi, sermaye ve üretim daha mobilize bir yapıyasahiptir. Üretimin hızlanması ve çeşitlenmesine ilaveten üretimin yer değiştirmesi ve yayılması da çok hızlı bir şekilde gerçekleşmeye başlamıştır.Artık internet veya sosyal medya yoluyla milyonlarca bilgi paylaşımı gerçekleşmektedir. Ancak bu paylaşımlarıdenetlemek ve düzenlemek imkânı kalmamıştır. Böylelikle doğruluğu tartışmalı milyonca bilgi yayılmakta ve kitleler yanlış yönlendirilmektedir.

Ortaya bir sav atıldığında o savı kanıtlayacak bilimin temel ilkeleri olan deney ve saha incelemesi gibi hususlar çoğu kez göz ardı edilmektedir ve oluşturulan bilimsel eserler kısa süreli internet taramasıyla yayına hazırlanmaktadır.Bilimsel bir eserin yazılmasında olay yeri incelemesi çok önemlidir. Her şeyi bir kenara bırakırsak olayın geçtiği yerin havasını kokusunun bile tadılması olay hakkında farklı ipuçlarını ortaya çıkarabilmektedir.Günümüz araştırmacılarının çoğunluğu bu durumdan mustarip kalmaktadır.Eski bilimsel eserlerin yazılması ile günümüz bilimsel eserlerinin yazılması bu bakımdan çok farklılık göstermektedir. Emek yoğun üretim şekilleri ile günümüz seri üretim tarzlarında nitelik ve nicelik yönünden büyük farklar varsa günümüz bilimsel çalışmaları da eskiye göre çok büyük nicelik ve niteliksel farklılıklar ortaya çıkarmaktadır.Günümüz bilimsel çalışmaları daha çok seri üretimi destekleyecek piyasa kaygısı gözetecek esaslara göre yapılmaktadır.

    Eskiden bilimsel bir eser ortaya çıkarmak gerek zaman gerek emek gerekse de maliyet bakımından çok güç gerçekleşirken günümüz çalışmaları çok daha kolay hale gelmiştir. Bu durum bilimsel çalışmalarda bir rehavet dönemini getirmiştir.Bilim dünyasındaki bu miskinlik üretim biçimlerindeki verimliliği sorgulanır hale getirmiştir.Eskiye oranla günümüzde daha çok ve çeşitli üretim olması, üretimin kaliteli olduğu anlamına gelmez.Artık teknoloji üretimi teknoloji hurdalığı için üretim yapmaktadır.Kullan-at sistemine dayanan bu üretim uzun süreli kullanıma uygun değildir.Günümüzde teknolojik aletlerin ortalama ömrü yaklaşık üç dört yıl civarındadır.

Eğitimin yoğun teknoloji yoluyla yapılmaya başlaması, öğrencilerin kafa yorarak zihin egzersizleri yaparak öğrendiği bilgileri zahmetsizce hemen bulmalarına neden oluyor. Yeni nesiller zekâ kullanmasına ihtiyaç duymaz hale gelmiştir.Önceden çocuklar doğada büyülerdi. Şimdiki çocukların doğada nesli tehlike altındadır.Artık çocuklar büyük şehirlerde yüksek katlı binalarda,park ve bahçelerin çok kısıtlı olduğu alanlarda büyümeye başlamışlardır. Çocuklar toprağı havayı, ağaçları ve böcekleri tanımadan büyüyorlar.Doğa aslında en büyük okuldur ve çocuğa öz güven yaratıcılığı ve alçak gönüllülüğü öğretir.Doğadan el çektirilen çocuklar günlerini dört duvar arasında beş duyu organından sadece görme ve duyma organların aktif kullanarak ya ekran karşısında ya da bilgisayar karşısında geçiriyorlar.Bu şekilde yetişen bir çocukta verimlilik, özgünlük ve yaratıcılık beklemek çok komik olur.

Teknoloji insan zihni ile günümüzde yoğun bir savaş içerisindedir. Korkarım ki bu durum yeni bir karanlık çağın başlangıcıdır.Bilgi artık çok hızlı yayılıyor. Ama sorgulanmayan denetlenmeyen çoğu kez hurafelere doğmalara dayanan bilgiler hızla yayılmaktadır. Acı olanı ise bu bilgilerin daha çok kabul görmesidir. Artık insanlara gerçekleri bilimsel yollardan kabul ettirmek çok güç hale gelmiştir.

Gelişmiş ülkeler bu sakıntıları gördükleri için eğitim merkezlerini teknolojiden arındırmaya başlamışlardır. Örneğin İngiltere, akıllı tahta uygulamasından vazgeçmiştir. ABD’de Silikon vadisinde üstün zekâlı öğrencilerin eğitimleri teknolojiden oldukça arındırılmış sınıflarda yapılmaktadır. Ülkemizde ise derslikler alabildiğine teknolojik aletlerde donatılmaya başlamıştır. Yaparak yaşayarak öğrenmenin yok edildiği bu aletler öğrencilerin zekâsını olumsuz etkilemektedir. Artık deneyler bile akıllı tahtalarda yapılmakta böylece eğitimin en önemli parçalarından olan laboratuvarlar kapatılmaktadır.