Ulusların gelişmişlik durumlarını belirtmede eğitim sadece nicel olarak ifade edilecek bir unsur değildir. Toplumun ne kadarının okum-yazama bildiği, ne kadarının diplomalı olduğu gibi veriler elbette önemlidir. Ancak eğitim verilerinin niteliksel özelliklerine bakmaksızın sadece istatistiki verilere göre değerlendirme yapmak popülizmden başka bir şey değildir.
Eğitim hedeflerini birey merkezli olarak iki gurupta değerlendirmek gerekmektedir. Birci gurupta bireyin kendi yaşantıları yoluyla bireye kazandırılan istendik davranışlar; ikinci gurupta da bireyleri toplumun ihtiyaç duyduğu bilgi ve becerilere kavuşturmaktır. Bu durum eğitimde uygulanabilirliğin ne kadar önemli olduğu gösterir. Teorik bilgiler, pratik becerilerle pekiştirilmelidir. Yoksa sırf yönetmelikler yerine getirilsin diye sadece yazılı raporlarla eğitimi idame ettirmeye çalışmak, eğitime verilecek en büyük zararlardan biridir.
Eğitimin günübirlik siyasi kısır çekişmelerden kurtulup, çağdaş hedefler doğrultusunda uzun soluklu planlama ve uygulamalara göre yapılması gerekir. Çağın şartlarına göre eğitim sistemleri yenilenebilir hatta değiştirilebilir. Oysaki sadece yöneticilerin kendi rüştlerini ispatlaması için eğitim sisteminin kısa aralıklarla değiştirilmesi ilerde çok vahim sonuçların ortaya çıkmasına neden olur. Örneğin değiştirilen bir eğitim sisteminin başarı durumunun ölçülmesi için en az yirmi yıla ihtiyaç vardır. Çünkü çocuğun ilkokuldan başlayıp üniversiteye, oradan meslek hayatına atanması ve mesleki deneyimini kazanması en az yirmi yılı alacak bir süredir.
Eğitim bir süreçtir. Bu süreç hayat boyu ilerlemeye dayalı olarak sürekli gelişim eğiliminde olmalıdır. Eğitim bir gelecek tasarımı olduğundan yetişecek nesillere geçmişten dersler alıp gelecekte daha dikkatli olmaları öğretilir. Yenileşme diye geçmiş getirilmeye çalışılmamalıdır. Gerileşmeyi gelişme diye anlatmak irticadan başka bir şey değildir. Çoğu kez başımıza gelmiştir. Otobüse bindiğimizde otobüsün içi kalabalıksa şoför ön kısımlara yığılmaları engellemek için “lütfen geriye doğru ilerleyiniz!” der. Hâlbuki geriye doğru ilerlenmez; geriye doğru gerilenir. Eğitimde gerilemeyi ilerleme olarak algılamak da otobüs şoförünün düştüğü trajikomik durum gibidir.
Yukarda belirmeye çalıştığım unsurlar aslında Büyük Önder Atatürk’ün bizlere kazandırmayı amaçladığı eğitim hedefini yansıtmaktır. Dünyada hiçbir lider O’nun kadar halkın eğitimine düşkün olmamıştır ve dünyada hiçbir lider O’nun kadar halkını eğitememiştir.
Atatürk’ün dünyayı hayran bırakan destansı Kurtuluş Savaşı kadar önemli hatta daha zor mücadelesi Türk halkının eğitimi için yaptığı mücadeledir. Binlerce yıldır cahil kalmış bir halkı eğitmeye çalışmak her liderin harcı değildir. Aslında liderlerin en çok işine cahil kalmış halk gelir. Çünkü cahil halk asla sorgulamaz ve kayıtsız itaat içinde hareket eder. Ama eğitimli halk bilinçlidir ve hak ettiği hayat standartlarını ülkenin liderlerinden bekler. Eğitimli halk sorgulayıcıdır ve ülkeyi yönetenlerin keyfi davranışlarına tepki gösterirler. O yüzden liderler halkın eğitimine pek sıcak bakmazlar. Ancak, Atatürk Türk halkın eğitimini kendine bir görev olarak görmüştür. Atatürk’ün eğitimle ilgilenmesindeki gayeyi O’nun şu sözünden anlayabiliyoruz:
“Herhangi bir şahsın, yaşadıkça memnun ve mutlu olması için gereken şey, kendisi için değil, kendisinden sora gelecekler için çalışmaktır.”
Türkiye cumhuriyeti kurulduğunda okuma yazma oranlarının % 7 civarında olduğu, kadınlarda okuma yazmanın %0 1 civarında olduğu düşünülürse Atatürk’ün ne kadar zor bir göreve talip olduğunu anlayabiliriz. Kurtuluş savaşı sonrasında Atatürk’ün “En büyük arzum milli eğitim bakanı olarak çalışmak” sözünü anımsarsak O’nun eğitime olan ilgisini daha iyi kavramış oluruz.
Cumhuriyetin ilanından sonra Atatürk’ün önderliğinde eğitimde baş döndürücü gelişmeler olmuştur. Cumhuriyetin ilk on yılında öğrenci sayısı 64 bini kadın olan 358 binden, 220 bin kadın olmak üzere toplam 656 bine yükselmiştir. Öğretmen sayısı aynı süre içinde 12 binden 19 bine yükselmiştir. Atatürk öğretmenlere her zaman çok büyük değer vermiştir. Öğretmenlere verdiği değeri 1925’te İzmir Erkek Öğretmen okulunda şöyle dile getirmiştir: “Milleti kurtaranlar yalnız ve ancak öğretmenlerdir. Öğretmenden, eğitimden yoksun bir millet, henüz millet adını almak yeteneğini kazamamıştır.”
Atatürk sadece öğrencilerin eğitimiyle uğraşmadı. Eğitim seferberliğiyle bütün milleti eğitmek için çok yoğun bir mücadele vermiştir. Bu yüzden kendisine Başöğretmen denilmiştir. Halkın cahilliğini biran önce ortadan kaldırmak için dünyanın öğrenilmesi çok kolay olan Latin kökenli Türk alfabesini getirmiştir. Yöneticilerle halk arasındaki kopukluğu gidermek, dilimizin yabancı dillerin istilasından kurtulmasını sağlamak için dilde sadeleştirme ve özleşmeyi sağlamıştır. Türk halkını bilimsel gelişmeleri daha kolay anlayabilmesi için birçok bilimsel kavramın Türkçesini bizzat kendisi bulmuştur. Türk tarihinin temelini birkaç yüzyıla hapsedenlerin aksine Atatürk tarihimizi antik dönemlere kadar götürmüştür. İlk önce Türk Ocakları daha sonra da Haklevleri yoluyla Türk halkına yaygın eğitim yoluyla çok değerli bilgiler verilmesini sağlamıştır.
Atatürk dönemi her alanda olduğu gibi ekonomi alanında da inanılmaz başarıların olduğu bir dönemdir. Ancak Atatürk’ün eğitime olan tutkusu o derece fazlaydı ki her şeyden bir eğitim faaliyeti çıkaracak bir alan oluşturabiliyordu. Örneğin Atatürk’le simgeleşen Sümerbank tesislerinde konferans salonları, tiyatro ve müzik salonları gibi işçilerin ve ailelerinin eğitimine yönelik pek çok kuruluş vardı.
Dünyanın en başarılı komutanlarından olan katıldığı hiçbir savaşı kaybetmeyen Atatürk, ordunun eğitilesine de özel bir önem vermiştir. Askere gelenlerden okuma yazma bilenler hem okuma yazma bilmeyen askerleri eğitiyorlar; hem de kırsal kesimlerde halka okuma yazma öğretiyorlardı.
Atatürk’ün eğitime verdiği önemi anlatmakla bitirmek mümkün değildir. Çünkü neredeyse aldığı her nefesi bir şeyler öğrenmek ve halka bir şeyler öğretmek amacıyla harcamıştır. Türk halkının gölünde Başöğretmen olan Atatürk, ebediyen bize öğretileriyle yol gösterecektir.
Bu yıl da sınav döneminin sonuna yaklaşmaktayız. Ancak süreç orada bitmiyor. Sınav sonuçlarının açıklanmasıyla birlikte hem TEOG için hem de LYS için tercih dönemi başlayacak. TEOG’da öğrenciler kendi gelecekleri açısından en iyi ortaöğretim kurumuna girmek için tercihte bulunacaklar ancak, bu doğrudan bir meslek tercihi anlamına gelmemektedir. LYS’de ise tercihler üniversite ve ilgili program tercihi gibi görünse de aslında bir meslek seçimi (tercihi) yapılmaktadır. TEOG bir doğrudan bir meslek seçimi olmadığı için bu konuyu bir kenara bırakarak, LYS sonrası meslek tercihleri ile ilgili bilgiler verilmeye çalışılacaktır.
LYS sonrası meslek tercihlerinde birçok etken rol oynamaktadır. Genelde gençler olayı basite indirgeyerek üniversite, üniversitenin bulunduğu şehir, mesleğin kazancı gibi konularla sınırlı olduğunu düşünseler de aslında konu karmaşık ve üzerinde çeşitli kuramların geliştirildiği bir konudur. Tabi ki amacımız burada meslek seçimi kuramları hakkında bilgi vermek değil ancak konu ile ilgili bilgi edinmek isteyenler Prof. Dr. Yıldız Kuzgun’un ÖSYM yayınlarından Rehberlik ve Psikolojik Danışma kitabından yararlanabilirler. Gençler LYS sonrasında tercih yaparlarken bazıları öncelikle bulundukları şehirden uzaklaşarak ve çoğunlukla büyük şehirlerde okumayı arzulamaktadırlar. Bu isteğin temelinde bağımsız olma, kendi ayakları üzerinde durma isteği vb. diğer istekler bulunabilir. Ancak bu gençler üniversite ve program tercihinde etkenlerin bir kısmını göz ardı ederek tercih yapıyorlar anlamına gelir. Bu ise sağlıklı bir tercih olmaz. En doğru tercih en fazla etkeni dikkate alan ve o etkenlerle ilgili olarak bilgi sahibi olunduğunda yapılan tercihtir.
Peki, gençler meslek seçme işini ortaöğretimin son yılında bir zorunluluk olarak mı yapmaktadırlar? Eğitim sisteminin gereği olarak evet ama gelişim süreci açısından bakıldığında hayır. Hayır, çünkü aslında meslek seçimi bir gelişim sürecini ifade eder. Yeşilyaprak’a (2000) göre mesleki gelişim süreci, çocuklukta bir eslek fikrinin oluşmaya başlamasından itibaren, yetişkinlikte bir meslek sahibi oluncaya kadar geçen gelişim evrelerini kapsar. Artık günümüzde, bireyin bir meslek seçmesinin bir anda verilen bir karar olmadığı, mesleki gelişim süreci içinde biçimlenip ortaya çıktığı kabul edilen bir anlayıştır.
Mesleki gelişim süreci çocukluktan yetişkinliğe kadar geçen sürede değişik aşamalardan geçmektedir. Birey bir meslek seçimi yapıncaya kadar, hem kendi gelişiminin getirdiği değişik durumların hem de içinde yaşadığı aile ve toplumun etkileri altında kalmıştır, bir etkileşim yaşamıştır. Bu etkilenmeyle oluşan mesleki gelişim süreci 5 aşamada yaşanır (Yeşilyaprak, 2000)..
- Uyanış ve Farkında Olma: Bu dönem çocukta meslek bilincinin oluşmaya başladığı dönemdir. Okul öncesi dönemden başlayarak ilköğretim 1. kademeyi kapsar (5-12 yaş arası). Çocuk bu dönemde, çevresindeki insanların farklı uğraşları olduğunu, çeşitli mesleklerin varlığını görmeye ve anlamaya başlar. İlköğretim 1. kademenin son yılına doğru çocuk, kendisi ve diğer insanlar arasında ilgiler, yetenekler, amaçlar ve motivasyon yönünden farklılıkların ve benzerliklerin farkına varmaya başlar.
- Meslekleri Keşfetme ve Araştırma: Bu dönem ilköğretim ikinci kademe yıllarını kapsar (12-15 yaş arası). Çocuk bu dönemde kişilerin ve mesleklerin ortak olan yönlerini ve farklı nitelikleri üzerinde daha çok bilgi sahibi olmaya, yeni yönleri keşfetmeye ve anlamaya başlar.
- Karar Verme: Gencin lise yıllarını kapsayan bu dönemde artık kendisi ve meslekler hakkında oluşturduğu algılara dayanarak, bilgileri değerlendirerek eşleştirmeye, birbirine uydurmaya ve geleceğe ilişkin idealler oluşturmaya başlar. Bu ideal ve düşünceler başlangıçta geçici olabilir ancak giderek daha açık ve temel bir plan yapmaya başlar ve genç mesleki kararını oluşturur.
- Hazırlık: 18-23 yaşları arasını kapsayan bu dönemde birey, seçtiği alan, okul veya yaptığı etkinliklerle mesleğe hazırlanmaya başlar. Meslekle ilgili beceriler geliştirmeye, bilgi birikimi oluşturmaya ve o alanda mesleki tutumlar geliştirerek mesleği icra etmeye hazır hale gelir.
- İşe Yerleşme: Bireyin iş dünyasında yerini alarak çalışmaya başladığı dönemdir. Bu dönemde birey, kazandığı bilgi ve becerileri uygulama alanına koyar. Mesleği icra ederken bir yandan da mesleki gelişimi sürdürür.
Kuşkusuz bu süreci açıklayan, farklı şekilde ele alan görüşler de vardır. Mesleki gelişim sonucunda meslek seçimi görünen görünmeyen, bilinçli bilinçsiz birtakım etkenlerin etkisi ile yapılır. Peki, sağlıklı meslek tercihi nasıl yapılır?
SAĞLIKLI MESLEK SEÇİMİ
Sağlıklı meslek seçimi demek, bireyin kendisi için önemli olan faktörleri dikkate alarak, göz önünde tutarak meslek seçimi yapması demektir. Meslek seçimini etkileyen önemli faktörleri şöyle sıralayabiliriz.
- Yetenek: Sağlıklı bir meslek seçimini belirleyen etmenlerden biri olan yetenek, belli bir alandaki öğrenme gücü olarak ifade edilebilir. Bireyler arasında yetenek farklılığı olduğu gibi bireyin sahip olduğu yetenek düzeyleri arasında da önemli farklar vardır. Meslekler genel zekâ, sayısal, sözel, soyut, mekanik ve görsel algılama (uzay ilişkileri) yetenekleri açısından üst, orta ve alt düzeyde farklılık gösterirler. Önemli olan, bireyin bu farklı yeteneklerden hangisinde üst, orta ve alt düzeyde olduğunun farkına varması; bir başka deyişle kendini tanımasıdır. Ancak bireyin sadece sahip olduğu yetenekleri tanıması, sağlıklı bir seçim için yeterli değildir. Yönelmeyi düşündüğü mesleklerin de ne tür ve ne düzeyde yetenek gerektirdiğini bilmesi ve kendi yetenekleri ile mesleğin gerektirdiği yetenekleri uzlaştırabilmesi gerekir (Kızıltan, 2005).
- İlgi: Meslek seçiminde ilgilerin de göz önünde bulundurulması önemlidir. İlgi, bir kimsenin özel bir çaba harcamadan hatta kısıtlayıcı koşullar altında dahi, dikkat ettiği, gözlemlediği ve zevk alarak yaptığı faaliyetlerdir. Ekonomik kazanç ve ihtiyaçların meslek yoluyla karşılanması kadar ilgiler de mesleki doyumda rol oynar (Kuzgun, 1988).
- Cinsiyet,
- Akademik özgeçmiş (akademik başarı ya da başarısızlık),
- Sosyo-ekonomik durum,
- Psikolojik ihtiyaçlar,
- Tutumlar,
- Değerler,
- Kişilik özellikleri gibi…
Meslek seçimi; şansa bağlı, anlık bir olgu değil, yukarıda aşamaları açıklandığı gibi bir süreçtir. Seçimin sağlıklı olması; bireyin kendini ve meslekleri objektif olarak tanıyabilmesine, bilgi toplamasına, karar verme becerilerini geliştirebilmesine, kararları için plan yapabilmesine ve uygulayabilmesine bağlıdır. Ancak Türk gençliği için bu seçim sanıldığından daha da zor olmaktadır. Sevgilerimle…
Kaynakça:
- Kızıltan, Gonca; http://www.egitim.com/aile/0651/0651.4/0651.4.ayinkonusu.goncakiziltan.p01.asp 06.11.2005
- Kuzgun, Yıldız; Rehberlik ve Psikolojik Danışma. ÖSYM Eğitim Yayınları. Ankara, 1988.
- Yeşilyaprak, Binnur; Eğitimde Rehberlik Hizmetleri. Nobel Yayın Dağıtım. Ankara, 2000.