Yağış ile sıcaklık arasında sıkı bir ilişki vardır. Yağışın oluşabilmesi için atmosferdeki bağıl nem oranının artması gerekmektedir. Bağıl nemle sıcaklık ters orantılı bir ilişkiye sahiptir. Yani sıcaklık arttıkça bağıl nem azalmaktadır.
Küresel iklim değişiklikleri hem yağış rejimlerini, hem de yağış biçimlerini değiştirecek. Küresel ısınmaya bağlı olarak atmosferde bağıl nem oranının azalması, yağış miktarlarının azalmasına neden olabilir. Ancak şu hususu da ihtimal dahilinde bulundurmakta fayda vardır. Hava sıcaklıklarının arması buharlaşma miktarlarını artıracağı için bu durum ani ve şiddetli yağışların da artacağı anlamına gelebilir. Her iki durum da muhtemel tehlikelere gebedir. Birinci durumda, bağıl nemin azalmasıyla kuraklıklar yaşanmaya başlayabilir, ikinci durumda da sel felaketleri yaşanabilir. Doğal felaketlerden en sinsi olanı kuraklıktır. Çünkü kuraklık diğerlerinin aksine önceden kestirilmesi güç olan bir doğal afettir.
Son günlerde güncel tartışmalardan bir olan NASA’nın kuraklıkla ilgili yaptığı tahminlerdir. NASA, sıcaklık artışlarının neden olacağı bir kuraklığı öngörmektedir. Önümüzdeki yaz mevsiminde kuraklıklığın olup olmayacağı yaz mevsiminde yaşanacak sıcaklık artışına göre belli olacak. Belki sıcaklıkların aşırı artışı buharlaşmaya bağılı belli bir miktar yağış getirse de, ısınan havanın nem kaybı fazla olacağından kuraklık tehlikesi olabilir. Bunu şöyle bir örnekle de açıklayabiliriz: İç Anadolu bölgesi Güneydoğu Anadolu bölgesinden az yağış aldığı halde, Güneydoğu Anadolu bölgesinde daha fazla kuraklık yaşanmaktadır. Bunun sebebi Güneydoğu Anadolu’da buharlaşma nedeniyle su kaybının daha fazla olmasıdır. NASA’nın tahmin ettiği şey aslında yağışların azalmasına bağlı bir kuraklık değil de buharlaşma artışına bağlı bir kuraklıktır. Nitekim NASA’nın tahminlerini doğrulayan bazı bilimsel bulgular da mevcuttur.
Örneğin küresel iklim değişikliklerine bağılı olarak hava sıcaklıklarının 2040 yılında iki derecelik bir artış beklenirken, bu artışın 2010 ile 2015 arasında yaşanması küresel ısınmanın geldiği boyutu göstermektedir. İstanbul’un yaz sıcaklık ortalamasının 28 derece civarında olmasına rağmen, yaz sıcaklıklarının 38 derece civarında olacağı tahmin edilmektedir. Aynı şekilde bu sene kış mevsimi ve ilkbaharda mevsim normallerinin 10-15 derece üzerinde sıcaklıklara ulaşması küresel sıcaklık artışıyla ilgilidir.
Burada asıl üzerinde durmamız gereken -NASA’lı yetkililerin de belirttiği- gibi Amerikan Ulusal Okyanus ve Atmosfer Dairesi (NOAA) tarafından hazırlanan 2012 yılı küresel ısınma raporu olmalıdır. NOAA’nın” İklimin 2012’deki Durumu“ adını taşıyan raporu, dünyanın değişik yerlerinden gelen 384 bilim insanının hazırlaması, raporun ciddiye alınması gerektiğini göstermektedir.
Rapora göre Dünya’da belirlenen, deniz seviyelerinde yükselmenin, okyanuslarda ısı artışının, Buz Denizi ve Grönland‘daki buz tabakalarında erime oranlarında 2012 yılında rekora yakın artışların olduğunu ortaya konulması tehlike sinyallerinin çaldığının işaretidir.
NOAA raporuna göre, ısı değişikliklerinin kayda geçirilmeye başlandığı 1880 yılından beri dünyada görülen 10 en yüksek hava sıcaklık değerine son 15 yılda ulaşılmıştır. 2012 yılında saptanan sıcaklık artışının yapılan 4 ayrı analize bağlı olmak üzere, dünyada şimdiye kadar rastlanan en yüksek 8. veya 9. değere çıkmıştır. Yine aynı yıl hava sıcaklığının, geçen yüzyıl içinde yer alan her yıldan daha yüksek olduğuna raporda işaret işaret edilmiştir. (NOAA’nın 2012 yılını içeren raporu, “Bulletin of the American Meteorological Society” adlı bilimsel derginin özel sayısında yayımlandı.)
Küresel iklim değişiklerinin etkilerini artık bilimsel analizlere gerek gerek kalmadan görmek mümkündür. Çünkü iklim değişikliklerindeki ani gelişmeleri doğrudan görebiliyoruz. Bu nedenle de küresel iklim değişikliği var mı yok mu diye sığ tartışmalarla vakit öldürmek yerine, küresel iklim değişikliğine neden olan unsurların nasıl ortadan kaldırılacağı konusunda kafa yormalıyız. O zaman bu kötü süreci tersine çevirecek önlemleri alabiliriz.
Dünya ısınmakta ve bu ısınma, kuraklığa sebep olmaktadır. Şimdiden bu küresel iklim değişikliklerine karşı yapılması gereken en önemli tedbir ağaç dikmektir. Bununla ilgili çok basit bir örnek verecek olursak, 100 yaşına gelmiş bir ağaç tek başında 5000 waltlık 5 klimadan daha fazla serinletici etki yapmaktadır. O halde bu gidişata küçük bir fidanla dur demeye başlayalım.
Yorumlar kapandı.