Paylaşmak Güzeldir!

Osmanlı devletinin batı karşısında yaklaşık 250 yıl süren geri çekilişi gerek devlet yöneticilerinde gerekse de halkta büyük çöküntüye sebep olmuştu. Batının gelişen uygarlık düzeyinin gerisinde kalmak Türk toplumunda ciddi güven kayıpları oluşturuyordu.
18. yüzyıldan itibaren dünyayı etkisi altına alan Fransız ihtilalinin ortaya çıkardığı akımlar, dünyada o zamana kadar ifade edilmeyen birtakım sakıncalı düşünceleri ortaya çıkarmıştı. İlk defa özgürlük, eşitlik, adalet ve milliyetçilik gibi kavramlar dillendirilmeye başlanmıştı. Toplumların bireylerden oluştuğu, her bireyin kişiliğine bağlı bazı temel haklarının bulunduğu fikri hızla yayılmaktaydı. Bu durum totaliter devletlerin yıkılmasına, büyük imparatorlukların parçalanmasına sebep olmuştu.
Osmanlı devleti Fransız ihtilalinin ortaya çıkmasını ilk önce Avrupa’nın iç meselesi olarak algılamış ve bu duruma kayırsız kalmıştı. Ortaya çıkan fikirlerin kendilerini etkileyemeyeceğine inanıyor ve Avrupa’nın kendi iç sorunlarıyla uğraşmasını kendi menfaatine daha uygun görüyordu. Ancak, Osmanlı Devleti çok uluslu bir devletti. Fransız ihtilalinin tetiklediği milliyetçilik akımları en fazla Osmanlı devletinde yankı buldu. Farklı milletler birden bire ayaklanarak Osmanlı’dan teker teker ayrılmaya başladı. Osmanlı yöneticileri bu kopuşu durdurmak için birtakım önlemler aldıysa da, alınan önlemler çöküşü daha da hızlandırmıştır. Azınlıklara ve farklı etnik unsurlara verilen her taviz onların daha fazla pervasızca hareket etmesine neden oldu.
Fransız ihtilalinin getirdiği akımlar Osmanlı içerisindeki azınlıklarda hızla yayılırken Türker’de pek yankı bulmadı. Devletin asli ve kurucu unsuru Türkler, yüzyılların getirdiği baskı, zulüm, yoksulluk ve cehaletin etkisiyle sinmiş bir vaziyetteydiler. Azınlıklar hızla örgütlenirken Türkleri uyandıracak ya da örgütleyecek hiçbir faaliyet yoktu. Fransız ihtilalinin ortaya çıkardığı özgürlük, milliyetçilik, adalet ve eşitlik gibi kavramlar sadece, Türklerde yasaktı. Diğer unsurlar bu hakları Tanzimat ve Islahat fermanlarıyla kolayca elde etmişlerdi.
Osmanlı’nın son döneminde Avrupa’yla ilişkilerde bir köprü görevi üstlenen Yunanistan, Mustafa Kemal’in doğum yeri olması bakımından da oldukça önemli bir konuma sahipti. Selanikli bir gümrük memurunun oğlu olan Mustafa Kemal, daha çocukluk yıllarında Türklerin içine düştüğü kötü durumlara bizzat tanık oldu. Azınlıkların gerek maddi gerekse de kültürel bakımdan Türklerden daha iyi konumda olmaları Mustafa Kemal’de milliyetçilik duygularının oluşmasına sebep oluyordu. Türklerin eğitim bakımından çok ilkel ve yetersiz durumda olması Mustafa Kemal’i okuma hususunda tetiklemiştir. Cehaletin Türk toplumunu esir alan durumu Mustafa Kemal’de büyük bir okuma isteği uyandırıyordu.
Mustafa Kemal 13 yaşında askeri okuldayken sınıfın en başarılı öğrencisi olmuştu. Özellikle tarih ve matematik derslerine özel bir ilgisi vardı. Bir taraftan da okul kütüphanesinde ne var ne yok neredeyse bütün kitapları okuyup bitirmişti. Ders saatlerinde öğretmenlerini doymak bilmez öğrenme isteği ve enerjisiyle şoke ediyordu. Kütüphaneden kitap üzerine kitap alıyordu. Askeri taktik ve stratejiyle ilgili tüm kitapları okuduğu gibi Clausewitz, Van Molke ve Napolyon’un kitaplarını özel bir ilgiyle okuyordu. Hatta Napolyon’un ŞAVAŞTA kitabını yedi kez okumuştu. Askeri okuldan sonra başladığı harp okulunda da büyük bir iştahla okumaya devam etti. O dönemler sıra dışı hatta yasak sayılan kitapları da büyük bir hevesle okumuştur. Özellikle Voltaire ve Rousseau’nun eserleri, Jhon Stuart Milles ve Hobbes’in yazılarını büyük bir ilgiyle okumuştu.
Bu yazarlar özgürlükten, serbestlikten ve Mustafa Kemal’in çocukluk yıllarına içinde büyüttüğü milliyetçilikten bahsediyordu. Jean Jacgues Rousseau’nun İNSANLAR ARASINDAKİ EŞİTSİZLİĞİN KAYNAĞI adlı eserini yasak olmasına rağmen arkadaşlarının arasında yüksek sesle okumuştu.
Mustafa Kemal’in okuduğu kitapların döneme damgasını vuran kitaplar olmasına ilaveten Türk toplumun geri kalmışlığına çare olacak reçete durumundaki yapıtlardı. Daha askeri okuldayken ulusal istençten bahseden konuşmalar yapması Mustafa kemal’in kişiliğindeki demokratik ruhun varlığını göstermektedir.
Okuduğu kitaplardan edindiği bilgi ve görgü sayesinde toplumun sorunlarına gerçekçi çözümler üretebilmiştir. Kemalizm ideali ile dünyaya örnek bir düşünce sitemi bırakmıştır. “Özgürlük ve bağımsızlık benim karakterimdir,” diyerek Rousseau’nun öğretilerini hayat ilkesi haline getirmiştir.
Cumhuriyetin ilanından sonra meşhur Çankaya sofraları birçok bilim insanı ve yazarı ağırlayarak Kemalizm’in temellerin sağlam şekillere oturtmuştur.
Atatürk hayatı boyunca bağnazlık, yobazlık ve esaretle amansız bir şekilde mücadele etmiştir. Dünyada gericilikle bu denli mücadele edip de Mustafa Kemal kadar başarılı başka bir lider yoktur. Dünyada eğitime, bilime Mustafa Kemal kadar tutkulu başka bir lider yoktur. Mustafa Kemal’in çağının çok ilersinde bir lider olarak ortaya çıkmasını olan üstü bir temel dayandırmak çok anlamsızdır. Mustafa Kemal sahip olduğu bütün üstün vasıflarını kendi gayretleriyle elde etmiştir. Okuma tutkusu bu gayretlerinin en önemli ayağını teşkil etmektedir. Atatürkçülük ülkemizin tek kurtuluş yoludur. Atatürkçülüğün temeli de Mustafa Kemal’in okuduğu kitaplarda yer almaktadır.

Hakan Tunç
Yazar

Yorumlar kapandı.